“Bir gün genç bir çocuk babasına şu soruyu sorar: Baba, hayatın değeri nedir? Baba cevap vermek yerine çocuğun tecrübe etmesini ister ve ona: Al bu taşı markete satmaya götür, eğer fiyatını soran olursa iki parmağını kaldır ve hiç bir şey söyleme der.

Çocuk markete gider ve marketteki kadın çocuğa sorar:

- Bu taş ne kadar? Onu alıp bahçeme koymak isterim der.

Çocuk bir şey söylemeden iki parmağını kaldırır.

Kadın:

- İki dolar mı? Anlamıyorum, der.

Eve giden çocuk babasına:

- Bir kadın iki dolara almak istiyor der.

Babası çocuğa bu kez bir müzeye gitmesini söyler:

- Eğer almak isteyen olursa hiçbir şey söylemeden sadece iki parmağını kaldırmasını söyler.

Çocuk müzeye gider ve bir adam taşı almak istediğini söyler.

Çocuk yine bir şey söylemeden sadece iki parmağını kaldırır.

Adam:

- ikiyüz dolar mı? Bunu bana sat alıyorum der.

Çocuk şok olur ve koşa koşa eve gider ve babasına:

- Bir adam bu taşı 200 dolara almak istiyor der.

Babası:

- Oğlum son olarak bu taşı değerli taşlar satan dükkana götürmeni istiyorum. Onu dükkan sahibine göster ve fiyatı sorarsa sadece iki parmağını göster der.

Çocuk hızlıca değerli taşlar satan dükkana girer ve elindeki taşı gösterir.

Dükkan sahibi:

- Bu taşı nereden buldun. Bu taş dünyada nadir görülen taşlardan biridir. Bunu almalıyım. Heyecanla ne kadar? diye sorar.

Çocuk diğerlerinde olduğu gibi babasının dediğini yapar ve yine iki parmağını kaldırır.

Ve adam:

- 200.000 dolara alıyorum der.

Çocuk bu kez daha çok şok olur ve koşa koşa babasına gelir ve çok şaşırmış olarak babasına:

- Baba, değerli taşlar dükkanındaki  adam bu taşı 200.000 dolara almak istiyor.

Babası oğluna döner ve şöyle der:

- Oğlum, hayatın değerini anladın mı, şimdi anladın mı?” Hikaye bu dersle bitiyor. 

Bizim değerlerimize göre hayat Allah’ın verdiği büyük bir nimettir. İnsan, paha biçilmez bir değer. Bu değeri ancak değer bilenler anlıyor. Allah’ın nimeti bilenler…

İnsan, insana emanet edilmiştir. Bizim değerlerimize göre emaneti korumak büyük bir görevdir, emaneti verene şükürdür. Sahibine hürmettir.

Çok acı ve yakıcı bir yangın yaşadık ve 79 canımızı kaybettik. Kimden ve hangi düşünce veya hangi siyasi görüşten olursa olsun giden her can bizden biridir. Ülkemizin önemli bir parçası. Ailemizden biri. Biz böyle kabul ediyoruz.

Bizler böyle düşünürken bazı kesimler yine yangından rant çıkarma peşine düştüler. Onlarla aynı dili ve duyguyu paylaşmadığımıza bir kez daha şahit olduk.

Çok ayrıştırdılar, çok ötekileştirdiler ve ötekileştirildik. Bu kesimler, bu kadar da olmaz denecek acımasız ve insafsız tavır içindeler maalesef. Siz bunları, kimlerle iş tuttuklarından, değerlerimize saldırılarından tanıyorsunuz.

Şu görüntü hiç iç açıdı değil. Çok kırıyor, çok kırılıyor ve hiç bir şey olmamış gibi de sorumsuz yaşıyoruz. Birimiz, diğerimizin gözünde beş para etmiyoruz. Oysa ölüm bu dünyanın tek hakikatidir. Tek birleştireni olması gerekmez mi?

Ya, bizler ne hallere geldik!

Yanan otelde cenazeler morglara taşınırken hemen yanı başındaki otelde bazı tatilcilerin o esnada kayak yaptığı görüntüler ekranlara düşüyor. Kendi kendime, insanlık bitmiş diye söyleniyorum. Maalesef böyle.

Eğlence görüntüleri bize değerlerimizdeki yangının görünenden çok daha büyük olduğunu söylüyor. Her geçen gün içten içe yanıyoruz. Farkında mısınız? İnsanlığımızı ve merhametimizi kaybediyoruz.

Değerlerimizi ve bizi ayakta tutan ne varsa çürümeye devam ediyor. Biz bu değildik ya…

Evet.. Bu boğucu, kayıtsız ve kahredici tablodan bir gün kurtulacağız. İçimizdeki öldürücü yangın sönecektir. Yiğit düştüğü yerden mutlaka bir gün kalkacaktır.

Peki bu nasıl olacak?

Rahmetli Erbakan hocamızın ifadesiyle, “önce ahlak ve maneviyatla” düzeleceğiz inşallah. Çünkü hiç bir hal kalıcı değildir. İnancımız bize, iyilik çoğunluğu sağlayacaktır diyor.

Bir vurgun yedik, doluya tutulduk. Mevsim değişmek üzere. Gün bahara dönmek üzere. Gün gelecek ışıl ışıl bir gün doğacak. Ben buna inanıyorum.