Ramazan geçti, bayrama kavuştuk. Bayram da geçti. Bayramlarımız eski bayramlar gibi kalabalık, neşeli ve heyecanlı değil ama bayramın getirdiği güzellik ve huzur hepimize şifa oldu. Toplumca çok gerildik ve nefes almaya ihtiyacımız vardı.
Duygusal bir toplumuz. Aklıselim ile hareket etmemiz gerekirken ne yazık ki duygularımıza yeniliyoruz. Sakin kalmak ve sağduyuyla hareket etmek bizi sâhil-i selamete çıkarır. Çok gerildik, çok yorulduk. En çok da gönüllerimiz yorgun. Bir nefese ihtiyacımız var.
Ülkece her gün yeni bir kriz, yeni bir kaos, yeni bir oyunla karşı karşıyayız. İçte ve dışta oldukça fazla düşmanımız var. İçimizde besleyip büyüttüğümüz ne çok faydasız varmış. Fayda bir tarafa zararları olmasa bari. Ama gel gör ki ihanet odakları hâline gelen yapılardan güç alan bu tiplerlerden çok çektik. Manipülasyon ile algı yöneten, ekonomiden siyasete müdahale eden ve kısmen de başarılı olan bu yapılar ve tiplerden milletçe kurtulma vakti geldi de geçiyor.
Cumhurbaşkanlığı Seçimleri
Ülkemizde cumhurbaşkanlığı seçimleri her zaman sorun olmuş hatta bazı dönemler yönetime müdahale ile sonuçlanmıştır. Değişen sistem ile halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı hâlihazırda görevinin başında. Seçimin üzerinden iki yıl bile geçmemişken ülkeyi yeni bir seçim ortamına sürüklemek ve bunun üzerinden kaos planları hazırlamak bu ülkeye fayda sağlamaz. Hepimiz biliyoruz ki seçimler en başta ekonomik dengeleri altüst ediyor. Bunu bile bile üç yıldan fazla süre varken ülkeyi seçim varmış gibi bir iklime taşımaya çalışmak bizi asıl gündemimizden uzaklaştırıyor. İktidarın ve muhalefetin ortak noktası ve gayesi millet ve memleket olmalıdır. Hiç olmazsa uluslararası arenada konu Türkiye olunca birlik olalım ama biz bunu da başaramayan dünyanın belki de tek ülkesiyiz. Akıl tutulması yaşıyoruz. Umulur ki siyaset çekilmeye çalışıldığı bu karmaşık ve karanlık ortamdan kurtulur. Çünkü siyasi oyun kurucular çok ihtiraslı ve şahsi meseleler üzerinden ülkeyi ve geleceğimizi kurban edebiliyorlar. Bu oyunu durduracak olan milletin ta kendisidir.
Gazze!
Osmanlı çekildiğinden beridir ki bu coğrafyada huzur kalmadı. Bu tespit herkesin bildiği ve kabul ettiği bir durumdur. Arap dünyası ne yazık ki birlik olamadı. Bilhassa İngiltere’nin kirli planları ve İslam dünyasına soktuğu ajanlar ile bu coğrafyayı kana buladı. Orta Doğu toplumlarındaki Batı hayranlığı, aşağılık ve eziklik psikolojisi ile kronikleşen bir hastalığa dönüştü. Kendisi olamayan ve elindeki gücün farkına varamayan bu tipler ailelerinin saltanatı için halklarını sattılar. Türkiye ise benzer şekilde bu oyunların kurbanı oldu. İsrail kurulduğunda ilk tanıyan ülkelerden olduk. Bizim de Batı’ya karşı verilmiş sözlerimiz varmışçasına kabul ettiğimiz ve uyguladığımız siyasetimiz oldu. Bugüne değin dimdik durup da laftan öte bir duruş ve karşı koyuş sergileyemedik. Protestolardan öte geçmeyen bu pasif eylemler daha etkili hâle dönüşemedi. Çekindik, sindirildik. Ama şimdi durum başka! Elimiz daha güçlü. Bu güç ile Suriye’deki varlığımızı ve etkimizi gösteriyoruz. Bu durum İsrail’i rahatsız ediyor. Tabiî şunu da bilmek lazım. İsrail, İsrail’den ibaret değil. Onu besleyen bir dünya sermayesi var. ABD var. Bunları bilmek lazım. Biliyoruz da. Bu sebeple Türkiye'de farklı gündemler üzerinden oynanmak istenilen oyunu görmek ve kanmamak lazım. Çünkü Suriye’deki ilişkilerimiz caydırıcılıktan çok daha ileri seviyede. Bunu İsrail ve Batı anladı, gördü de içimizdeki safdiller anlayamadı. Pes doğrusu! Yeter ki ayak bağlarımız olmasın. Zaten Gazze tek başına insanlık dersi veriyor, insanlığın onurunu kurtarmak için canla başla mücadele ediyor. Zafer yakındır. Türkiye ise atacağı daha güçlü adımlarla bu coğrafyaya nefes aldıracak güç ve dirayettedir.
Volkan Konak
Karadeniz türküleri ve ezgileriyle tanınan Volkan Konak’ın sahnede vefatı toplumu ikiye böldü. Kimisi rahmet dilerken, kimisi de nefretini kustu. Oysa biz hoşgörülü bir toplumuz. Kulun yaptığını ancak Allah yargılar. Mutlak adalet sahibinin yerine hüküm vermek ne kadar doğrudur? Rahmet dilemezsen dilemezsin, sahnede vefat eden birisi için kin ve nefret saçmak doğru değil. Sahne şovuyla söylenenleri bir tarafa bırakıp yetim kalan üç çocuğunu ve kocasını kaybeden bir kadını düşünmemiz gerekmez mi? Elbett Volkan Konak’ın hayatta iken, her fırsatta, kendisi gibi düşünmeyenlere sarf ettiği sözleri doğru bulmuyorum. Sanatçının en büyük imtihanıdır şöhret. Şöhret sahipleri çoğu kez bu hataya düşer, Volkan Konak da kendisini alkışlayanların etkisiyle hatalar yaptı. Şimdi hesabını kendisi verecek. Biz yine ondan kalan türküleri dinlemeye devam edeceğiz. Yani türkülerde buluşacağız. Bizi ayıran, parçalayan her nifakı ortak kültürümüz ve sanatımızla bertaraf edeceğiz. Bir türkü ile nefes alacağız.
Laleler
Yazıyı yazarken takvime bakıyorum: Nisanın altısı. Laleler müjdeliyor baharı. Bahar ise kendisini iyice hissettiriyor. Ne çok ihtiyacımız var bahara. Onun dirilttiği ruhumla dağlara çıkıp temiz havayı teneffüs ediyorum. Bir lalenin açılışına, yok yok dünyamızı güzelleştirdiğine şahit oluyorum. Öyle ıssız yerde beni bekliyor sanki. Yanına varıp hâlini soruyorum. Ve “Hoş geldin, ey baharın umut yüzü!” diye selam veriyorum. Rengiyle gözümü alıyor. Koparmaya kıyamıyorum. Bakıyorum, seviyorum dokunmadan. Dokunsam belki incinecek belki o nazik ve hassas ruhu yorulacak. Ben de ruhuna sesleniyorum. Peki, lalenin dilini bilmeden nasıl olacak? İşte diyorum sevmek, yeni ve bambaşka bir dil öğrenmekle mümkün. Zira dilimiz öyle kirlendi ki… İçimiz öyle daraldı ki…Bir nefes alabilmem için bir nefes oluyor lale.