Toplumumuzu derinden etkileyen birtakım ekonomik ve siyasi olaylar yaşıyoruz. Görülüyor ki kırılan fay hatları mevcut. Herkes bir diğerinin sorununa sağır ve kör. Ancak herkes temiz toplum olabilmeyi umuyor. Bunu nasıl başarabileceğiz? Bu konuda herkes ihtiraslı ve tarafgir.

Siyasetin kanımıza girdiği, damarlarımızda gezdiği şu dönemde menfaate dayalı politika izlendiği için kimse kimsenin umurunda değil. Şahsi beklentilerin memleket beklentilerinin önüne geçtiği şu çağda ne yazık ki proje ve fikir bazında hiçbir şey gündemde kalmıyor ve değer bulmuyor. Herkes katı ve saplantılı ideolojik tavırlarla tercihte bulunuyor. Toplumun kırılan fay hatları bundan sonra kolay kolay düzelmeyecek gibi görünüyor.

Nasıl bugünlere geldik, bu sorunu kime fatura etmemiz gerekiyor, nasıl çıkacağız bu karmaşadan? Bir iki nesil geçtikten sonra düzelebilir mi? Siyasetin ülke yönetme ve idari yapıyı düzenleme fonksiyonunun dışında gücü elinde bulunduranların hizmetine girmesi sanırım temel sorunumuz. Siyaset ne yazık ki bu ülkede meslek haline gelmiş, bazı insanları ve zümreler imtiyazlı hâle getirmiştir. Siyasetin ve bürokrasinin uyuşamadığı ve anlaşamadığı bugün bir başka sorun da çoğumuzun konuşamadığı durum olan ticaretin siyasete etkisidir. Ticaret erbabının siyasete tesiri ve siyasi mercileri ele geçirmiş olması hiç de sağlıklı değildir. Herkes kendi adamının arkasında durunca onun yanlışını görmüyor, diğerini yok etmek için çabalıyor. Siyaset sahnesi savaş alanına dönüyor. Oysa memleket için fikir sahiplerinin istişareler yapması bekleniyor ama öyle olmuyor. Çünkü siyasette fikir değil, başka şeyler devreye giriyor; fikir sahipleri değil, maddi gücü olanlar dinleniyor. Evet, bugün hangi parti olursa olsun siyasi figürler ve tipler yıllardır değişmiyor. Fanatizme dönüşen, nefreti besleyen bu rekabet,  toplumu geriyor, insanımızın psikolojisini bozuyor. Kimse kimseye saygı duymuyor. Dilimiz kirli, bakışımız sakat, vicdanımız zayıf, merhamet duygumuz yok. Tüm bunlardan sonra ortaya adaletsizlik çıkıyor. Kim âdil davranacak? Maalesef tablo bu. Temiz toplum için âdil yöneticiler, âdil yöneticileri atayacak âdil otorite sahipleri gerekiyor.

Birinci şart eğitim.

Eğitimsiz toplumun sağlıklı olduğu söylenemez.  Bir insanın iç dünyası sorunlu, dili, kültürü, hayat felsefesi, sanat anlayışı zayıfsa veya yoksa onun yaşadığı toplumunda sorunlar vardır. Toplumumuzun geçtiği eğitim basamaklarına göz atalım. Ne görüyorsunuz? Zorunlu eğitimi tamamlayıp diploma almaktan başka hedef yoksa ne beklenebilir? Okullarımız zorunlu bekleme istasyonuna döndü. Temiz toplum için atılacak adımların başında sağlam bir eğitim olmalıdır.

Kültürlü insanlar gerek.

Yaşadığı toplumun değer yargılarını, inançlarını, dinî ve millî hassasiyetlerini öğrenemeyen, deruhte edemeyen, bunu yaşam hâline getiremeyen bireyler toplumun hastalıklı tipleridir. Buradan ortak bir kültür çıkmaz. Kültürlü olmak hayat tecrübesiyle mümkündür. Kültürün var olabilmesi ve kendine yaşam alanı bulabilmesi için toplumun ekonomik ve sosyal yönden iyi olması gerekir. Toplumu oluşturan bireylerden ortak paydada buluşması, ortak hedeflere yönelmesi, ülke meselelerinde ortak tavırlar sergilemesi beklenir. Ancak hiç de öyle olmuyor. Çünkü tabulaştırılmış kör siyaset bu toplumu bölüyor. İnsanımız da buna aldanıyor. Kültürlü olmakla bu durum aşılabilir. Kültürlü insanın tavrı her şeyin üstündedir. Ama biz ortak bir kültür bile inşa edemedik.

Âdil yöneticiler iş başında olmalıdır.

Herkesin, her kesimin itimat edeceği yöneticiler toplumda huzuru sağlar. Çünkü insanlar emin oldukları yerde huzur buluyorlar. Burada ortak akıl devreye girer. Merhamet ve adalet birlikte var olur. Hiçbir şey kendiliğinden gerçekleşmez. Bunu sağlayacak olan insandır. Âdil, tecrübeli ve işinin ehli yöneticilerin olduğu toplumda sakinlik, ilerleme, gelişme, üretim vardır. Emniyet, sağlık, ulaşım, iskân, imar ve eğitim hizmetleri de yolundadır. Amaç toplumun huzuru ve ülkenin kalkınmasıdır. Ancak bizde durum böyle midir? Yönetici pozisyonunda bulunanlar önce adalet ve ülkem demesi gerekirken, önce partim ve mensubu olduğum cemiyet, cemaat, sivil örgüt vb. diyorsa orada adalet değil, hıyanet vardır. Geldiğimiz kaosun sebebi de budur. Herkes içine ve işine baksın!

Siyaset ve etik değerler.

Türkiye’de siyasetin kapıları herkese açık değildir. Ne yazık ki bazıları çakılı kadro gibi duruyor. Yedi sülalesini besliyor. Tüm kariyerini siyaseti kullanarak yapıyor. Etik değerler hiçe sayılıyor. İltimas normalleşti. Torpil dediğimiz adam kayırmanın adı referans oldu. Adamın yoksa yoksun! Birikimin önemi yok, aldığınız diploma çerçevesinde duruyor. Siyaset mekanizması böyle işlediği sürece temiz toplumdan bahsetmek mümkün değil. Gerçi toplumdaki marazlı durum siyasete yansıyor. Süt bozuksa kaymak da bozuktur. Siyasiler, yöneticiler bu toplumun üst tabakasıdır. Tıpkı kaymak gibidir. Toplum bozulmuşsa ve herkes kendi çıkarı doğrultusunda hareket ederse siyasiler burada daha iyi at oynatır, oynatıyor da. Siyasetin ahlakî normlara göre şekillenmesi kaçınılmazdır. Siyaset kapısı memurlar dâhil fikri olan herkese açılmalıdır.

Temiz toplumdan bahsetmek, temiz bireylerle mümkündür. Tavassutun olduğu yerde kimse kendisi olamaz. Kimse kendi hakkıyla bir mevkie gelemez. Herkesin birine minnet duyduğu, borçlu olduğu yerde özgür irade olmaz. Burada âdil insanlar olmaz. Eğitimli insanlar siner, çekilir; cahil insanlar ortaya çıkar. İmkânlar da cahillerin eline geçmişse vay hâlimize!

Temiz toplum, eğitimli bireyler, minnetsiz şahsiyetler, iradeli ve âdil yöneticilerle inşa edilebilir. Kulun, kula kulluk etmediği, inancı ve ahlakıyla hareket ettiği bir yerde temiz toplumdan bahsedebiliriz. Aksi hâlde birbirimizi dövmeye devam edeceğiz.