Gönül tokluğu, hakkından kendi isteğiyle çekilmek anlamlarına gelen ferâgat kelimesini unuttuk. İhtirası törpüleyen, samimiyeti ihdas eden bu kelimenin hayrını, hayatımıza kattığı anlama bakarak görmek zor değil. Ne var ki modern zaman insanı kendini, sadece kendini merkeze koyarak yürüyor. Sonuçta bencillerin kaprisiyle zehir oluyor her tat ve daralıp hücreye dönüyor koskoca dünya.
Bazen kenara çekilmek iyidir. Taviz vermek değildir kenara çekilmek. Yol açmaktır. Ustaların yol vermesi gibidir. Ferâgat; büyüklüktür, kemâle erenlerin tavrıdır. Kenara çekilmek, içinde inzivayı da barındır. Her yerde olmak, her şeye hükmetmek, ne var ne yok etrafında toplamak nefsin isteyeceği ama kalbin dayanabileceği bir hâl değildir. Binâenaleyh ferâgate her kalbin ihtiyacı vardır. Çünkü diğerini takdir ederek, diğerine destek olarak da mutlu olur insan. Bir de sevdiğiniz kişiye destek olup, onun için bir haktan ferâgat etmişseniz bu tavrınızın size sağlayacağı huzur kalbinizi, iç âleminizi, dünyanızı güzelleştirmeye yetecektir. Ancak bunun tam tersi bir tavır yani kişinin her zaman “ben” demesi, kendisini öne çıkarması, başkalarını görmemesi ihtiyaçtan olmadığı için ihtiras ateşini körükleyecek ve kişiyi içten içe yakacaktır. Zira bu hâletiruhiyedeki şahsiyetler huzursuz ve huysuzdur. Ne kendilerini ne de çevresindekileri mutlu edebilirler. Oysa ferâgate sarılan her irade ağır yükten kurtulacaktır.
Kalbi karartacak, zayıflatacak, hakikî sahibinden uzaklaştıracak dünyalık işlere ve gayelere aşırı meyil ve bağlılık en büyük yüktür. Görünüşte şaşalı, cazibeli ve itibarlı gibi bilinen ne varsa orada gizli bir tehlike ve insanı bekleyen uçurum vardır. Üstü kapatılan ve basınca düşülen koskoca bir boşluğa düşer gibi düşersiniz. Ferâgat ile boşluklardan kurtulursunuz.
Ferâgat; fedakârlık ve mahviyet ile mümkündür. Yüce kitabımızda, “Rahmân’ın (sâdık) kulları, yeryüzünde tevâzu ile dolaşırlar.” (el-Furkān, 63) denilmektedir. Hangimiz böyle yürüyor, hangimiz önümüze gelen imtiyazlı ve itibarlı işlerden çekiliyoruz? Hangi nefis, kendisini büyütecek, takdir ettirecek ve alkışlatacak makamdan vazgeçer? Bu, şu da değildir, size ihtiyaç duyulduğunda milletin faydası için görevden kaçmak. Hayır! Bize sunulan veya münasip görülen makam ve görevlerde hakkın hatırını gözetmek, adalet ve liyakatle hareket etmek zorunluluktur. Burada ferâgat değil, ferasetle karar vermek zaruridir. İkisi arasındaki farkı söylemek ve görmek elzemdir.
Ferâgat timsali şahsiyetler tarihimizde de mevcuttur. Barbaros Hayreddin Paşa sahibi olduğu Kuzey Afrika’yı, başında Kanunî’nin bulunduğu Osmanlı Devleti’ne hediye etmişti. Kanunî ise buna mukabil ona devletin Kaptan-ı Deryâlığını verdi. Gelelim bugüne. Ferâgat ehli insanımız yok değildir. Ancak bunlar mütevazı şahsiyetlerdir. Mahcup bir hâl üzere hayatlarına devam ettiklerinden dikkat çekmezler. Görünmek yerine işlerini en güzel şekilde yaparlar. Takdir beklemek ve tanınmak gibi amaçları da yoktur. Ancak burada başka bir mevkiden ses gelmesi gerekmez mi? Yönetimi elinde bulunduran siyasî irade, işinin ehli böyle fedakâr şahsiyetleri görmeli ve milletin ikbali için vazife tevdi etmelidir. Kabul etmek veya etmemek ferâgat ehlinin tercihidir. Ancak hiç de böyle değildir bu ülkede. Yetersiz ve yeteneksiz tiplerin işgaline uğramıştır çoğu makam. Bu durumda imkânlar israfa dönüşür; kâr değil, zarar ve ziyan kalır elde.
Gündemimizde olan siyasî meseleler için ilham ve rehber olacak bir yolu Osmanlı âlimi Kürt olan İdrîs-i Bitlisî göstermişti. Başında bulunduğu aşîretleri ve doğu illerini Osmanlı’ya bağlayarak ferâgat etmiştir. Bir çatışma veya mağlubiyet sonucunda böyle bir karara varmadı, ferâgat ederek Osmanlı’nın bir parçası olmayı kabul etti. Yavuz Sultan Selim Han ise bu büyük âlime son derece saygı göstermiştir.
Çok kazanmanın, siyasi ihtirasların, aşırı güç elde etmenin ve kibrin zirvesini yaşayan kim varsa bir gün elindekileri kaybetmeye mahkûmdur. İnsanı yıkan ve hasârete uğratan ihtiraslarıdır. Bunun sonu da yoktur. Yalnız kendi mutluluğunu düşünmek hastalıktır. Yalnız kendini görmek, kalp gözünün körlüğüdür. Güzelliğin ve gücün fâni olduğunu bilmemek, nefsin tanrılaştırılmasıdır. Hiç şüphesiz ki sevgisiz olanların katılaşan kalpleridir tüm bunlara sebep.
Şimdi kâinatın özüne, sevgiyle mayaladığımız
kendi kalemize yani kalbimize dönme vaktidir. Sonra iç kaleyi kavî ve huzurlu kılmak, şahsiyetimizi yüceltmek ve toplum nizamına katkı sunmak için ferâgat ehlinin mesajını almak gereklidir. Bunun aksi kaybetmek, yok olmak ve zarardır.