Göz açıp kapayıncaya kadar süren bir zaman dilimidir şu fâni dünya. Kanarsın, düşersin, şaşarsın. İnsan budur. Dünya geçici görevlendirme yeri olur ve bir gölgelik ararız bu yolda. Bir soluklanmadır gölgelikler.
Yıldızlara yetişmek mümkün müdür? Elbette değildir ancak insanın içinden geçen öyle imkânsız duygular vardır ki insanı yerinde bırakmaz. Başı göğe erecekmiş gibi çabalayan, çırpınan ve ter akıtan insan şu geçici dünya tiyatrosunda kendisini avutmaya yer arar. Hangimiz böyle değiliz ki? Bir meşgalemiz olsun istemiyor muyuz? Önümüze çıkan nice uğraşlar, işler yok mudur? Bizi belki hakikatten uzaklaştıran meşguliyetler vardır. Hepsi öyle intizamlı dizilmiş tuzaklardır ki bunlara kendimizi kaptırırız. Gerçek rengi bulacağız diye birbirine karıştırdığımız ana renkleri de kaybediriz. Sonunda elimiz boşa çıkar.
Bir ömre bedel sevdalar vardır. Gönül kuşu umar, uçar. Nice dertlere düçar. Bir güzelin eline düşer. Düşer de ne olur, dünya umut durağıdır, bekler durur. Yarasına sarılır, içine sinen acılar tortu bırakır ve bedeni silüete döner. Bir nağmenin tellerine takılır, çırpınıp durur. Alttan bir ses yükselir ve göğün perdelerini delercesine yükselir: “Bülbülüm gel de dile/Söyle benimle bile/ Sesini duyur güle/ Çile bülbülüm, çile”
Gölgelik kalmaz, gün geçer, ömür sayaçtan akıp gider. Hemdert bir yoldaşa rastgelmek şifası olur kalbin. Hayatın anlamını arar, vefalı bir gönülde mola vermek istersin. Asırlık ağaçların hikâyesini duyarsın. Köklerden göklere bir yol arar, müjdeyi beklersin. Dünya, müjdeye kavuşmaya yetmez, geç kalırsın.
Kendine randevu verip kendinle buluşursun. Evet, insanın kendisiyle buluşması zordur. Tüm işleri erteleyip insanın kendisiyle baş başa kalması az rastlanır bir buluşmadır. Mümkün müdür bu? Neden olmasın! Bir ikaz lambası yanar. Gözün alışmıştır tekdüze bakışa. Birden şaşırırsın ama düşünürsün. İkaz iyidir; uyandırır. Gözünü açar ağaca değil, meyveye odaklanırsın. Dünya şimdi başka güzeldir. Daha bir seversin.
“Biraz dur, dinlen. Uyu, görev yapmayı ikinci plana koy ve kendini dinleyecek bir süre ayır kendine.” Ne güzel ve ince düşüncedir. Alırsın, dinlersin ve kendine gelirsin. Pencereden bakarsın. Kar yağmış dağlara. Bembeyaz umut, tertemiz örtü. İçinde ferahlık. Gönlünde uzak diyarların türküsü.
Gölgelik…İnsanın anlamını çözmek üzere düşündüğü bir metnin deşifre edilmesi gibidir dünya. Daldıkça, girdikçe girift bir hâle dönüşüyor her şey. Kendisine dert arıyor insan. Farkına varamıyorsa anlamını yitiriyor her şey. İnsan kendi gölgesine şaşabilir. Ama kendini bilmek değerli ve kendi gölgesinde dinlenmek minnetsizdir.
Tamamlanmak üzere başlanılan dersler ağır gelir ve uzun sürer. İnsanın dersi, ömür boyu değil midir? Sabırdır ömür. Tahammüldür hayat. Sevmek görünmez dağları omuzlamaktır. Gönül kuşu uçar ve bir gölgelik zamanı kadar serinlersin. Ömür biter.