Arkadaş ve dost olma durumu, arkadaşlık. Lügat manası böyle yârenlik kelimesinin. Buradan hareketle arkadaşça, dostça sohbet etmek de yârenlik etmek oluyor.
Hayatınızda yer vermenizle yaşaması mümkün olan kelimeler vardır. Yâren de kullanımı azalan kelimelerden. Çünkü dostça sohbet edebilmek için uygun zaman ve muhabbet ehli dost bulmak zorlaştı.
Yâren kelimesini Yâren leyleğin dönüşü ile tekrar gündemimize aldık. İyi de oldu. Bir leyleğin yurt edinişi, yılda bir dönüşü ve kaldığı yeri unutmayışı bizi şaşırtıyor. Zira bu hâl insanımızın neredeyse unuttuğu bir hatırlama biçimi. İşi bitince ardını unutuyor insan. “Öküz öldü, ortaklık bitti.” sözü de hayatımızda varsa ve bunu yeri geldiğinde kullanıyorsak insanın nasıl bir canlı olduğunu söylemeye gerek yok. İşte böyle bir çağda ve işi gereği ilişki kuranların yaşadığı şu toplumda Yâren leylek hepimize ders vermeye geliyor. Hoş geldi!
Samimiyetin açamayacağı kapı yoktur. Samimiyetle uzatılan el boşta kalmaz. İnsan veya insan dışı hangi canlı olursa olsun ona hesapsız, çıkarsız attığınız adım hayırla sonuçlanır. Karşılık bulup bulmadığına bakmadan ilerlemek gerekir. Durup hesaba girildiğinde kaybetme başlar. Yâren leylekle muhabbet eden Adem amca, onunla öyle güzel bir iletişim kurmuş ki leylek hâl dilini çözmüş ve ona güveniyor. Unutmuyor, dönüyor ve gelip Adem amcanın kayığına biniyor. Birlikte vakit geçiriyorlar. Balığa çıkıyorlar. İnsan olarak unuttuğumuz bu manzaralar içimize şifa oluyor.
Her şey insan için. Sevmeyi de nefreti de insan içinde barındırıyor. Yaşadıkça sadece yaş alınmıyor. Tecrübe etmek bedel istiyor. Emeğin karşılığını almak şöyle dursun, içinizdeki iyi niyet azalıyor.
İyi işler, muhakkak iyi insanlarla gerçekleşiyor. İyi insan nedir? Elbette dost insandır. Dost; yakındır, içinizdedir, içinizden biridir ve içinizi bilir. Niyetinizden emin olanlar size yakın olur. Siz de öylesinizdir. Yâren leylek de ona dost olan Adem amcaya yakın. Adem amcanın içini biliyor, ona güveniyor. Ortaya iki dost çıkmış. İnsanoğluna ders veriyor. Tabiî ki sevgili leyleğimizin her yıl aynı yuvaya dönmesi, başka bir mekâna gitmemesi bizi şaşırtmıyor değil. Hemen bu davranışı bir insan ile mukayese ediyoruz. İnsan olsa… Evet, insan olsa ne yapardı? Soru bu ama biz içimizden cevabı veriyoruz. Kaybediyoruz burada. Leyleğin kazandığı ama insanın kaybettiği bu çetin hayat sınavını nasıl kazanabiliriz? Dostça kalarak. Dostça kalmak mümkün mü? Menfaate odaklı ne varsa orada alışveriş vardır, dostluk yoktur.
Hayatımızdan çıkan değerli kelimeleri tekrar hayatımıza dâhil etmenin yolu, onları yaşatacak hayat biçimine dönmekle mümkündür. Kelimeler içimizde yaşar. Yâren kelimesinde olduğu gibi onu yaşatacak hayat felsefesi varsa kendine yer bulur kelime. Yâren’i çağıran Adem amcanın sesi, ona davranışı, paylaşımı takdire değer. Önce Yâren’in karnını doyurup sonra işine bakıyor Adem amca. Yâren bu iyiliği unutmuyor. Değer biliyor. Ona yaklaşıyor. Onunla zamanını geçiriyor.
Birisiyle sürekli zaman geçiriyorsanız onu sevdiğiniz içindir. Onu sürekli düşünüyorsanız onu sevdiğiniz içindir. Ondan vazgeçemiyorsanız onunla huzur buluyorsunuzdur. Sadece kendiniz için değil, onun için de geçerlidir bu. Gönülden gönle kurulan ama görülmeyen o köprüyü sağlamlaştıran temel unsur sevenlerin birbirine duyduğu samimi sevgidir.
Yârenlik edenler iç huzuru sağlar. Muhakkak bir yârenimiz, bir sığınağımız, bir sırdaşımız olmalı. Adem amca için bir leylek, bizim için başka bir canlıdır. Belki bir ağaç, bir ırmak, bir kuş… Neden olmasın? Neden kendimiz dışında düşündüğümüz, emek verdiğimiz, gönülden sevdiğimiz bir sevgilimiz olmasın.
Her şeyin metaya dönüştürüldüğü şu çağda, biz yârenimize dönelim. Onun yüzündeki baharı, umudu, dirilişi, huzuru görelim. Çünkü gerçek sevgililerin ruhu, iki ayrı bedende yaşasa da birlikte üzülür, birlikte sevinirler. Yârenlik de böyle değil midir? Kalbimizi açalım. Huzur bulunacak yuva olsun içimiz.
Yârin sözü, merhemdir. Yârenlik, sevgiliden beri olmamak ve zamanı hatıraya dönüştürmektir. Biraz da Cahit Külebi gibi hayal kurmaktır. “Sabahlara kadar oturup konuşalım/Kimse duymasın/Mavi bir gökyüzümüz olsun, kanatlarımız/ Dokunarak uçalım”