Dolar (USD)
34.55
Euro (EUR)
35.99
Gram Altın
3006.46
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
15 Aralık 2021

Rusya'nın Orta Asya politikası

Sovyetler Birliği çöktükten sonra Rusya’nın Orta Asya’ya yönelik politikası dalgalı bir seyir izlemiştir. 1990’lı yıllarda Moskova’nın Orta Asya’ya yönelik politikasında belirsizlik vardı.

Bunun temel nedenlerine baktığımızda üç nedenin belirleyici olduğunu görüyoruz. Birincisi, Rusya Federasyonu’n ilk Devlet Başkanı Boris Yeltsi’nin Batı ile bütünleşme süreci başlatmasıydı. Çünkü Yeltsin’in zihninde ‘’Rusya Batı ile bütünleşirse daha iyi olur’’ düşüncesi vardı.

İkincisi, Rusya bu cumhuriyetlerin ekonomik ve siyasi olarak Moskova’ya bağlılıklarının devam edeceğini sanmıştı. Hâlbuki Sovyetler bu halkların refahını yükseltmemişti ki, kendilerini bağımlı hissetsinler. Hatta SSCB’nin yıkılış sürecini incelediğimizde Yeltsin bu cumhuriyetleri ‘’yük’’ olarak ifade etmişti.

Üçüncüsü, Rusya kendi içinde yaşadığı ciddi ekonomik ve siyasi sorunlar nedeniyle içine kapanmıştı. Rusya o tarihlerde pasif bir dış politika izlemişti. Dolaysıyla bağımsızlıklarını yeni kazanmış Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nin hiçbir ihtiyacını karşılayabilecek bir gücü yoktu.

Ancak Yeltsi’nin Batı merkezli dış politikası başarısız olunca Rusya, 1993-94 yıllarından itibaren eski Sovyet Cumhuriyetleri’yle bütünleşme politikası izledi. O dönemin kaynaklarını incelediğimizde kademeli olarak bu cumhuriyetlerin Rusya’yla yeniden yakınlaştıklarını fark ederiz.

Putin ile değişen ilişkiler

Bilindiği gibi 31 Aralık 1999’da Putin Devlet Başkanı seçilince, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’ne yönelik yeni stratejiler geliştirmeye başlamıştı. Uluslararası medya kuruluşlarına verdiği ilk mülakatta ‘’Bağımsız Devletler Topluluğunu tanıyacağını’’ açıklamıştı. Böylece Kremlin bu ülkelerin güvenini kazanmak için onların önemsediği konuları ön plana çıkarmıştı.

Bu konuları üç başlık altında özetleyebiliriz. Birincisi, terörizmle, ikincisi, uyuşturucu ve üçüncüsü, Batı tehdidine karşı ortak mücadele edeceklerdi. Ayrıca her iki tarafın önem verdiği su, enerji, ulaşım, Sovyet döneminde kalan kurumların modernize edilmesi gibi birçok konu bulunuyordu.

Putin’in bu ve benzeri konuları ön plana çıkarması, Rusya’nın bölgeye yeniden dönüşünü sağladı. Böylece enerji kaynaklarında elde ettiği gelirlerle, İMF ve benzeri kuruluşlara olan tüm borcunu kapattı. O tarihten sonra Putin ‘’yeniden büyük Rusya’’ sloganıyla daha aktif bir dış politika izledi. Orta Asya ülkeleriyle ekonomik ve siyasi ilişkileri geliştirdikçe, ABD’nin tek kutuplu dünya düzenini sorgulamaya başladı.

Rusya, Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerini geliştirdikçe, bölgede askeri varlığını artırdı. Bu kapsamda 2003’te Kırgızistan’da askeri üs açmıştı. Bu üssün amacı, hava sahasını kontrol altında tutmak ve gerektiğinde terör örgütleriyle mücadele etmekti.

Sonuç

Rusya’nın Orta Asya ülkelerine yönelik dış politikası ‘’yakın çevre’’ anlayışına dayanmaktadır. Putin bu nedenle çok yönlü stratejik ilişkiler geliştirmiştir. Ayrıca ABD başta olmak üzere Batı dünyasının çifte standart tutumu nedeniyle bu ülkelerin Rusya’yla yakınlaşmasını kolaylaştırmıştır.

Ancak Rusya’nın bu bölgede iki rakibi daha var. Biri Çin diğeri Türkiye’dir. Rusya bu iki ülkenin Orta Asya ülkeleriyle olan ilgisinden elbette rahatsız olmaktadır. Ancak Çin’in ekonomik yatırımları, Türkiye’nin karşılıklı hakları gözeten siyaseti karşısında Rusya’nın yapacak bir şeyi şimdilik yoktur.