PKK'nın Alternatifi Ermenistan mı?
Sömürgeciler, terör örgütlerini kendi çıkarları için gizli veya açık destek verirler. Ekonomik ve siyasal amaçlarla ‘’Ortadoğu’’ başta olmak üzere, dünyanın birçok bölgesinde, terör örgütleri onlar için kullanılmaya çok elverişli araçlardır.
Bu çerçevede Fransa’nın ‘’Ortadoğu’daki’’
konum ve işlevini, terör açısından görmek gerekir. Fransa’nın PKK terör örgütüne
olan ilgisi, eylemlerine karşı müsamahakâr tavrı herkesçe bilinir.
Terör örgütü mensuplarından ele geçirilen silah ve malzemenin bir
kısmının Avrupa ülkelerince çeşitli yollar üzerinden PKK’ya verildiği, örgütün
bu ülkelerde büro açmasına, izin verildiği bilinmektedir.
Fransa PKK’yı terör örgütü olarak kabul ettiği hâlde üst düzey örgüt
mensuplarına oturma izni vermesi nasıl bir çelişki içinde olduklarını
göstermektedir.
Fransa’nın terör örgütleriyle olan ilişkisi PKK’yla sınırlı olmadığını
da hatırlamak isterim. Örneğin ASALA terör örgütünün en etkili olduğu ülke
Fransa’ydı. Ermeniler, Rum ve PKK sempatizanlarıyla birlikte Paris’te zaman,
zaman Türkiye aleyhinde legal-illegal her türlü faaliyet yapmalarına Fransa göz
yumar.
Fransa, Türkiye aleyhinde kullanılmak üzere Ermenilere her türlü imkânı
sağlamaktadır. Ermeni diasporası 3-6 Eylül 1979’da Paris’te ‘’Dünya Ermeni Örgütleri Kongresi’’ düzenledi.
Söz konusu kongrede beş maddenin hayata geçirilmesi belirlenmişti.
Bu maddeler sırasıyla şöyledir: Bir,
Ermeniler arasında birlik ve beraberlik sağlanacak. İki, Askeri güç oluşturulacak. Üç,
Ermeni Bankası kurulacak. Dört, Diaspora
Ermenileri bir bütün olarak hareket edecek. Beş, Lokal faaliyet gösterilerek basın büroları açacak.
Eşref Hilmi Açık ‘’Türk Fransız
İlişkileri’’ adlı kitabında, bu kongrede alınan kararların önemli bir
bölümünün gerçekleştirildiğini söyler. Ne yazık ki, Fransa’daki tüm bu siyasi,
sosyal ve dini kuruluşlarının Türkiye aleyhindeki çabaları, zaman içinde
artarak devam etmiştir ve etmektedir.
Peki,
Fransa’nın derdi nedir?
Bu sorunun cevabı artık klasikleşmiştir. Güçlenen, hakkını arayan, bir
Türkiye, adalet ve barışın karşısında duran gaspçı, sömürgeci bir zihniyete
sahip hiçbir ülkenin işine gelmemektedir.
Daha önce yazdığım gibi Fransa’nın dış politika akslarından biri
Akdeniz’dir. Akdeniz, Süveyş Kanalı ile ‘’Uzak
Doğu’ya’’ ulaşan en kısa deniz yoludur. Fransa bu yol üzerinde bir
hâkimiyet kurup dünya ticaretini kontrol etmek istemektedir. Fransa, güçlenen
bir Türkiye’yi amacının önünde en büyük engel olarak görmektedir.
Ermenistan’ın saldırganlık olayını doğrudan etkileyen tarihi ve siyasal
arka planına iyi bakmak lazımdır. Ne ilginçtir ki, Kıbrıs geriliminin zirveye ulaştığı
ve Türkiye’nin 1974’te müdahale etmek zorunda kaldığının ertesi yılında 1975’te
ASALA kurulmuştu.
Türk istihbaratının girişimleri sonucunda ASALA örgütünün bitirildiği söylenmektedir.
Akabinde ortaya çıkan PKK’nın 15 Temmuz 2016’dan sonra hareket kabiliyetini
kaybetmekte olduğu gözlenmektedir. 22 Temmuz tarihli yazımızda PKK’nın yerine
Ermenileri hazırlamaya çalıştıklarını belirtmiştik. Son Ermeni saldırısı ön
görümüzü teyit etmektedir.
Bakınız, tarih 1974, sorun alanı Kıbrıs, taşeron örgüt ASALA. Tarih
2020, sorun alanı Kıbrıs, taşeron Ermenistan. Her iki tarihte de Türkiye’nin
askeri ve siyasi üstünlüğü gözlemlenmektedir. Batı Ermenistan olarak çizdikleri
coğrafi sınırlar Doğu Anadolu’dur. İlginçtir, PKK’da aynı bölge üzerinde sözde
‘’Kürt devleti’’ kurmak istiyor.
Burada şunu sormamız gerekir; Ermeni ve Kürt halkı adına hareket
ettiğini söyleyenler, nasıl oluyor da aynı topraklar üzerinde hak iddia edip,
birlikte hareket edebiliyorlar? Bu sorunun zihnimize düşürdüğü başka bir soru; PKK
biterse alternatifi Ermenistan mı?