Nur Seyyahları…
İmreniyorum, hayran kalıyorum ve dualar ediyorum bu
Nur seyyahlarına… Nur seyyahları,
istidadı ipek olan dut yapraklarını bulup nurdan ipekler örüyorlar… Sanki
İslam’ın ilk yıllarında, çölleri ve engelleri aşan, uzak diyarlara hidayet
güllerini götüren öncü sahabeler gibiler… Kalplerin
kapısını, şuurların kapısını itinayla tıklatıp, ellerinde ki Kur’an’ın hakikat
konuşan ayetlerini, ebedi saadet reçetelerini ihlâs ve uhuvvetin güven veren
elleriyle sunuyorlar…
Yeryüzünü üç amaçla dolaşan insanlar vardır. Bir:
Fesat çıkarmak ve karışıklık neticesinde zenginlikleri ele geçirmek. İki:
Gezmek, görmek ve yeni yerler keşfetmek. Üç: Hiçbir menfaat düşünmeden,
bozgunculuk çıkarmadan ve Ehl-i Sünnet dışı davranmadan İslam’ı tanıtmak, yeni Müslüman
kardeşler kazanmak ve azametli, muhteşem cennete yeni yolcular edinmektir…
Nur
seyyahları, hem Anadolu’yu karış karış geziyorlar, hem de ülkeleri dolaşıp,
kıtaları, okyanusları geçip, Filipinleri, Güney Amerika’yı vs. bir dershane
haline getirip, sesini duymadığımız, ismini bilmediğimiz insanların Risale-i
Nurlarla imanlarına vesile olup, bin dört yüz senelik kardeşlik zincirine yeni
halkalar kavuşturmuş oluyorlar… Sanki kıyamet
kopmayacakmış gibi yeni yeni fidanlar dikiyorlar, yeni kardeşler kazanmamıza
vesile oluyorlar… Ve her an ölecekmiş
gibi fitneden – fesattan kokup, ihtilaflardan iğrenip, güzel tarafına bak!
Kaidesini el feneri edip, anı ve sonraki anları şeytanın kazanımları haline
getirmiyorlar. Kazanan Kur’an ve iman davası oluyor… Anadolu eczanesinde
ilaç haline gelmiş, çağın tek kullanım tarihi geçmeyen; Nurdan ilaçları Hızır
Servis, acil servis, sadece Allah rızası için uzaklardaki insanlara servis
ediyorlar, hatta ilk kullanımında da şefkatle yanlarında bulunuyorlar…
İşte Kosta Rika medresemizde şahit olunmuş latif ve
müjdeli hadiselerden misal ve bu misal Kur’an hakikatlerinin dünyanın dört bir
yanına nasıl intikal ettiğini güzel ve şevk verici şekilde gösteriyor: Bir
üniversite öğrencisi, İslamiyet’i araştırmak üzere Nur dersine iştirak ediyor.
Kendisi ödev olarak bu konuyu incelemekle görevlendirilmiş, fakat İslamiyet’e
dair hiçbir ilgisi olmadığını ifade ediyor. Dershanede okuduğu hakikatlerin
kalbine tesir ettiğini şöyle dile getiriyor: “Hayatımda hiç duymadığım şeyleri
öğrendim. Bu kitaplardan öyle etkilendim ki İslamiyet’e olan ilgim ve bakış
açım kökten değişti.” Aynı kardeşimizle birlikte Ene ve Zerre Risalesi
okunurken, ene’nin mahiyeti hakkındaki hakikatler izah edildiğinde şu tesbiti
yapar: “Demek ki bütün dalaletler ve şirkler ene’den kaynaklanıyor. Bu risale,
tüm şirkleri bertaraf ediyor. Asıl hakikatin yalnızca tevhid dininde olduğunu
şimdi anladım.” Der.
Bu nurani tesir yalnızca Kosta Rika ile sınırlı
kalmaz. Medresemizde İspanyolca yapılan derslerden birini videoya çeken bir Nur
Talebesi, bu kaydı Türkiye’de bir gruba gönderir. O gruptaki bir kardeşimiz,
videoyu evladıyla paylaşır. Bu evladı da El Salvador’da, internet üzerinden
irtibatlı olduğu ateist fikirli bir gençle bu videoyu paylaşır. Videoda Ene ve
Zerre Risalesi’nden şu cümleler okunmaktadır:
“Çünkü
şu haldeki ene’nin rengi, şirk ve ta’tildir, Allah’ı inkârdır. Bütün kâinat
parlak âyetlerle dolsa; o ene’deki karanlıklı bir nokta, onları nazarda
söndürür, göstermez.”
Bu ifadeleri dinleyen El Salvadorlu genç, şöyle bir
talepte bulunur: “Bu okunan yerin tamamını gönderebilir misiniz?” Gönderildiğinde
de aynen kabul ediyorum der.
Risale-i
Nur’dan okunan yer şu şekilde devam eder: “İşte ene, şu hainane vaziyetinde
iken; cehl-i mutlaktadır. Binler fünunu bilse de, cehl-i mürekkeble bir
echeldir. Çünkü duyguları, efkârları kâinatın envâr-ı marifetini getirdiği
vakit, nefsinde onu tasdik edecek, ışıklandıracak ve idame edecek bir madde
bulmadığı için sönerler. Gelen her şey, nefsindeki renkler ile boyalanır.
Mahz-ı hikmet gelse, nefsinde abesiyet-i mutlaka suretini alır. Çünkü şu
haldeki ene’nin rengi, şirk ve ta’tildir, Allah’ı inkârdır. Bütün kâinat parlak
âyetlerle dolsa; o ene’deki karanlıklı bir nokta, onları nazarda söndürür,
göstermez.” Bu hadise, Risale-i Nur’un yalnızca
kitap sayfalarında kalmayıp, dünyanın dört bir yanındaki kalpleri ve akılları
nasıl nurlandırdığını göstermiyor mu? Şirk perdesini yırtıp hakikatin güneşini
parlatan bu eserler, tevhid hakikatinin ne kadar köklü ve ezeli olduğunu bir
kez daha ilan ediyor.
Bu ilanda emeği geçen Nur seyyahlarına binler selam
olsun, yolları ve yürekleri daima açık olsun. Yakarıda ki misallerin şahidi
olan ve halen Nur seyyahlığı devam eden İzmir’den Eyüp Ağabeyimize, Şaban
kardeşimize; Afyon’dan Sait ve de İstanbul’dan Ebubekir kardeşlerimize ayrıca
şuan isimlerini yazamadığım tüm Nur seyyahlarına da selam olsun, Allah razı
olsun vesile olduğunuz Müslümanlar ise bol olsun.
Selam ve muhabbetlerimle…