Meşru Müdafaa
İnsanoğlunun bir otorite altında
örgütlenmesiyle başlamış olan süreç, devletleri ortaya çıkarmıştır. Yeri geldikçe her zaman vurguladığımızgibi, devletlerin var oluş
amaçları toplumların geleceğini, refah ve güvenliğini sağlamaktır. Bu amaçları
gerçekleştirmek için devletin uyguladığı siyasetin başlıca vasıtası güçtür.
Ancak siyasetin bir vasıtası olarak kullanılmayan
güç, güç olma niteliğini kaybeder. Bu bağlamda Türkiye’nin PKK başta olmak
üzere bütün terör örgütleriyle mücadele etmesi bir tercih değil, bir
zorunluluktur. Çünkü PKK ve diğer terör örgütleri Türkiye’nin egemenliğini ve
güvenliğini tehdit etmektedir.
Güvenlik içinde yaşamak hepimizin vazgeçilmez
ihtiyacı olduğundan dolayı, bizi yöneten idarecilerimizden öncelikli
beklentimiz,güvenlik ihtiyacımızın karşılanması değil midir? Zira insanlar günlük
yaşayışlarında canlarının, mallarının, ırzlarının güven içinde olmasını isterler.
Hatta sadece kendileri değil, üzerinde
yaşayıp kök saldıkları ülkelerinin de her türlü mütecaviz saldırılardan,
tehditlerden, tehlikeden emin olmasını ister. Bu istekler giderek bir ülkenin halkıyla,
toprağıyla, değerleriyle bütünleşir ve varoluşsal bir anlam kazanır. Yapılan
her saldırıda isabet alan asker, polis, sivil hayatını kaybederken, millette
huzurunu kaybeder.
Dolayısıyla hükümet gerek gördüğünde PKK’nın
Suriye’deki varlığına yönelik operasyon yapması meşru müdafaa hakkıdır. Zira
saldırgana karşı direnmek bir haktır. Ancak PKK terör örgütü ve ona destek
veren batılı ülkeler, gayri meşru tutumlarını meşru gösterebilmek için PKK’nın
Suriye koluna SDG demektedir. PKK hangi isimle kendini tanımlarsa tanımlasın
varlığını sürdürdüğü müddetçe, güvenliğimize bir tehdittir ve her zaman
Türkiye’nin meşru hedefi olacaktır.
Türkiye, egemen bir devlet olarak bu terör
örgütüne karşı verdiği mücadelenin meşruluğu son derece açıktır. Ancak sürekli
hukuk, demokrasi, insan haklarını dilinden düşürmeyen batılı ülkeler, çocukları
bile öldüren bir terör örgütüne nasıl yardım edebilir? İnsanın en temel hakkı
yaşamak değil midir?
Hâlbuki teoride uluslararası toplumu özel
yapan şey, üyelerinin kolektif yapısı değil midir? O hâlde hukuka saygılı
olduğunu iddia eden bütün devletlerin pratikleri, PKK ve uzantılarını ortadan
kaldırmak ve liderlerinin yargılanması için Türkiye ile bir dayanışma içinde
olmaları gerektirmez mi? Böyle bir dayanışma örneği gelecekteki bütün terör
örgütlerini caydırmaz mı?
Batılı ülkeler bir taraftan terör örgütüne
silah verirken diğer taraftan ‘’insan
haklarından’’ bahsetmesi artık tiksindirici bir hal almaktadır. PKK terör
örgütünü Kürtlerle anması Kürtlere yapılmış en büyük hakarettir. PKK terör
örgütü, en büyük zararı Kürtlere vermiştir.
Dış politika takip eden biri olarak her zaman
batı medyasını takip ederim. Batı medyası, Diyarbakır’da çocukları için nöbet
tutan anaların feryatlarına bir gün kulak vermedi. Eğer gerçekten siz Kürtlerin
haklarını savunuyorsanız bu analar Kürt değil midir?
Toparlayacak olursak, Türkiye çok kutuplu bir
dünya güçleri arasındaki dengelerde etkili bir rol oynayabilecek bir coğrafyaya
sahiptir. Türkiye’nin sahip olduğu bu jeopolitik konum milli güç seviyesine
eriştiği zaman hem bölge barışına hem de dünya barışına ciddi katkı sağlayabilecek
bir potansiyele sahiptir. Türkiye’nin potansiyeline erişmesini engellemek için
kullanılan PKK terör örgütünü yok etmek meşru müdafaa hakkıdır.