Makineler düşünebilir mi?
İlk hafta yazımızın devamı
niteliğinde yapay zekâ konusuna devam edelim. İnsanlık, tarihinin belki de en
büyük dönüm noktalarından birine şahitlik ediyor. Küresel anlamda Alan
Turing’in ve ulusal anlamda ise Ord. Prof. Cahit Arf’ın kaleminden çıkan
fikirlerle atıldığını söylemek yanlış olmaz. Her iki bilim insanı da çağının
ötesinde vizyonlarıyla, makinelerin düşünme kapasitesine dair tartışmalara
öncülük etmiştir. Bu hafta bu iki önemli matematikçinin yapay zekâ konusundaki ilk
çalışmalarını karşılaştıracağız.
1950 yılında Alan Turing’in
Oxford Üniversitesi’nin yayın organı Mind dergisinde yayımlanan “Hesaplama
Makineleri ve Zekâ” (Computing Machinery and Intelligence) başyapıtı, modern
yapay zekâ tartışmalarının mihenk taşıdır. Her ne kadar “yapay zekâ” tanımını
kullanmasa da Turing burada şu klasik soruyu sorar: “Makineler düşünebilir mi?”
Turing'in önerdiği Turing Testi, bir makinenin insan gibi düşünme yeteneğini
değerlendirmek için bugün dahi temel bir ölçüt olarak kabul edilir. Özellikle,
düşünmenin ne olduğu konusundaki felsefi yaklaşımları reddederek, daha
çözülebilir bir soruya odaklanması, Turing’i hem bir teorisyen hem de bir
pragmatist olarak öne çıkarmıştır.
Ordinaryüs Profesör Cahit Arf’ın
1959’da yayımlanan “Makine Düşünebilir mi ve Nasıl Düşünebilir?” başlıklı
makalesi, ulusal akademik düzeyde yapay zekâ felsefesine ilk ciddi yaklaşım
olmuştur. Arf, matematiksel soyutlama becerisi ve mantıksal yapılara olan
hâkimiyeti ile Turing’den farklı çıkış noktaları sunmuştur. Arf’ın metninde
dikkati çeken unsur, makinelerin düşünme potansiyelini salt algoritmik
yapılardan ziyade insan zihninin karmaşık düşünce sistemleriyle kıyaslayarak
ele almasıdır.
Turing’in makalesinde,
makinelerin insanlar gibi “düşünemediği” eleştirilerine verdiği çok bilinen bir
yanıt vardır: “Bu, bir denizaltının balık
gibi yüzemediğini söylemeye benzer.” Turing, düşünmeyi özgül bir şekilde
tanımlamak yerine, makinelerin ne yaptıklarına odaklanır. Arf ise daha şümulü
bir yaklaşımla, makinelerin düşüncesini salt sonuç odaklı değil, süreç odaklı
bir kavrayışla incelemiştir. Matematiksel modellerin sadece hesaplama aracı
olmadığını, aynı zamanda insan zihninin kopyalanmasında önemli bir araç
olabileceğine vurgu yapmıştır.
Cahit Arf’ın matematikteki çığır
açan çalışmalarının, yapay zekâ felsefesine yansıması sıradan bir gelişme
değildir. Arf’ın özellikle “Arf Halkaları” teorisi, soyut matematiğin çok daha
derin seviyelerde algoritmik modellemelerde kullanılabileceğini göstermiştir.
Bu çalışmalar, ulusal ve uluslararası akademik camiada Cahit Arf’ı bir öncü
olarak konumlandırmıştır. Arf’ın yapay zekâya dair soruları sadece şu basit
fikri güçlendirdi: Matematiksel düşünce, insan zihninin kopyalanması yolunda
sadece bir aracı değil, belki de en temel şablondur.
Arf, Türk bilim tarihindeki
önemli yerini sadece teorik çalışmalarıyla değil, bilimsel düşünceyi genç
nesillere yayma konusundaki tutkusuyla da pekiştirmiştir. Makine düşüncesine
dair tartışmalara kattığı eleştirisel yaklaşım, yerel bilim düşüncesinin çok
daha küresel bir perspektife taşınmasını sağlamıştır. Türkiye’de yapay zekâ
tartışmalarına olan erken katkıları, gelecekte bu alanda atılan adımlar için de
önemli bir ilham kaynağı olmuştur.
Bugün yapay zekâ, hayatımızın her
alanına dokunan bir gerçeklik haline gelmişken, Arf ve Turing gibi öncülerin
katkılarının izlerini sürekli hissediyoruz. Bir tarafımız, makinelerin düşünüp
düşünemeyeceğiyle ilgilenirken, diğer tarafımız şunu fark ediyor: Asıl mesele,
bu makinelerin nasıl çalıştığından çok, bizim onlarla ne yapabileceğimizde
saklı. Türk bilim düşüncesinin öncülerinden biri olarak Cahit Arf, bize hem
matematiğin hem de felsefenin önemini hatırlatmaya devam ediyor. Onu yine onun
bir sözüyle anlatmaya ve bilimin öneminin altını çizmeye çalışarak bitirelim: “Bazen sadece bir sözcük, bazen bir formül
ama daima düşünce.”