Dolar (USD)
35.39
Euro (EUR)
36.29
Gram Altın
3060.11
BIST 100
9910.61
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

​Makineler düşünebilir mi?

İlk hafta yazımızın devamı niteliğinde yapay zekâ konusuna devam edelim. İnsanlık, tarihinin belki de en büyük dönüm noktalarından birine şahitlik ediyor. Küresel anlamda Alan Turing’in ve ulusal anlamda ise Ord. Prof. Cahit Arf’ın kaleminden çıkan fikirlerle atıldığını söylemek yanlış olmaz. Her iki bilim insanı da çağının ötesinde vizyonlarıyla, makinelerin düşünme kapasitesine dair tartışmalara öncülük etmiştir. Bu hafta bu iki önemli matematikçinin yapay zekâ konusundaki ilk çalışmalarını karşılaştıracağız.

1950 yılında Alan Turing’in Oxford Üniversitesi’nin yayın organı Mind dergisinde yayımlanan “Hesaplama Makineleri ve Zekâ” (Computing Machinery and Intelligence) başyapıtı, modern yapay zekâ tartışmalarının mihenk taşıdır. Her ne kadar “yapay zekâ” tanımını kullanmasa da Turing burada şu klasik soruyu sorar: “Makineler düşünebilir mi?” Turing'in önerdiği Turing Testi, bir makinenin insan gibi düşünme yeteneğini değerlendirmek için bugün dahi temel bir ölçüt olarak kabul edilir. Özellikle, düşünmenin ne olduğu konusundaki felsefi yaklaşımları reddederek, daha çözülebilir bir soruya odaklanması, Turing’i hem bir teorisyen hem de bir pragmatist olarak öne çıkarmıştır.

Ordinaryüs Profesör Cahit Arf’ın 1959’da yayımlanan “Makine Düşünebilir mi ve Nasıl Düşünebilir?” başlıklı makalesi, ulusal akademik düzeyde yapay zekâ felsefesine ilk ciddi yaklaşım olmuştur. Arf, matematiksel soyutlama becerisi ve mantıksal yapılara olan hâkimiyeti ile Turing’den farklı çıkış noktaları sunmuştur. Arf’ın metninde dikkati çeken unsur, makinelerin düşünme potansiyelini salt algoritmik yapılardan ziyade insan zihninin karmaşık düşünce sistemleriyle kıyaslayarak ele almasıdır.

Turing’in makalesinde, makinelerin insanlar gibi “düşünemediği” eleştirilerine verdiği çok bilinen bir yanıt vardır: “Bu, bir denizaltının balık gibi yüzemediğini söylemeye benzer.” Turing, düşünmeyi özgül bir şekilde tanımlamak yerine, makinelerin ne yaptıklarına odaklanır. Arf ise daha şümulü bir yaklaşımla, makinelerin düşüncesini salt sonuç odaklı değil, süreç odaklı bir kavrayışla incelemiştir. Matematiksel modellerin sadece hesaplama aracı olmadığını, aynı zamanda insan zihninin kopyalanmasında önemli bir araç olabileceğine vurgu yapmıştır.

Cahit Arf’ın matematikteki çığır açan çalışmalarının, yapay zekâ felsefesine yansıması sıradan bir gelişme değildir. Arf’ın özellikle “Arf Halkaları” teorisi, soyut matematiğin çok daha derin seviyelerde algoritmik modellemelerde kullanılabileceğini göstermiştir. Bu çalışmalar, ulusal ve uluslararası akademik camiada Cahit Arf’ı bir öncü olarak konumlandırmıştır. Arf’ın yapay zekâya dair soruları sadece şu basit fikri güçlendirdi: Matematiksel düşünce, insan zihninin kopyalanması yolunda sadece bir aracı değil, belki de en temel şablondur.

Arf, Türk bilim tarihindeki önemli yerini sadece teorik çalışmalarıyla değil, bilimsel düşünceyi genç nesillere yayma konusundaki tutkusuyla da pekiştirmiştir. Makine düşüncesine dair tartışmalara kattığı eleştirisel yaklaşım, yerel bilim düşüncesinin çok daha küresel bir perspektife taşınmasını sağlamıştır. Türkiye’de yapay zekâ tartışmalarına olan erken katkıları, gelecekte bu alanda atılan adımlar için de önemli bir ilham kaynağı olmuştur.

Bugün yapay zekâ, hayatımızın her alanına dokunan bir gerçeklik haline gelmişken, Arf ve Turing gibi öncülerin katkılarının izlerini sürekli hissediyoruz. Bir tarafımız, makinelerin düşünüp düşünemeyeceğiyle ilgilenirken, diğer tarafımız şunu fark ediyor: Asıl mesele, bu makinelerin nasıl çalıştığından çok, bizim onlarla ne yapabileceğimizde saklı. Türk bilim düşüncesinin öncülerinden biri olarak Cahit Arf, bize hem matematiğin hem de felsefenin önemini hatırlatmaya devam ediyor. Onu yine onun bir sözüyle anlatmaya ve bilimin öneminin altını çizmeye çalışarak bitirelim: “Bazen sadece bir sözcük, bazen bir formül ama daima düşünce.