Günümüz dünyasında bilgiye ulaşmanın en hızlı yolu hepinizin bildiği üzere dijital platformlar ve arama motorlarıdır. Ancak bu platformların haber akışlarını nasıl şekillendirdiği, bilginin ne kadar tarafsız sunulduğu sorusunu da beraberinde getiriyor. Özellikle Google’ın arama sonuçlarına uyguladığı filtreleme politikaları, sansür iddialarıyla birlikte küresel çapta dikkat çekiyor. Almanya, ABD, İspanya ve Güney Afrika gibi ülkelerin açtığı davalar, haber özgürlüğünün korunması açısından önemli bir dönüm noktası olabilir mi?

 

Google ve sansür politikaları

Dünyanın en büyük arama motoru olarak kabul edilen Google, kullanıcılarına en alakalı sonuçları sunma iddiasıyla hareket etse de, algoritmaların nasıl çalıştığına dair şeffaflık eksikliği, belirli haber kaynaklarının öne çıkarılması veya gölgede bırakılması gibi sorunlar gündemden düşmüyor. Çeşitli ülkelerde, Google’ın haber sıralamalarını manipüle ettiği ve belirli içerikleri kasıtlı olarak geri plana attığı öne sürülerek hukuki süreç başlatıldı. Bu davalar, internetin en büyük bilgi sağlayıcısının tarafsız olup olmadığı konusunu uluslararası bir mesele haline getirdi. Özellikle Almanya’da medya kuruluşları, Google’ın kendi çıkarlarına uygun haberleri öne çıkarıp bağımsız gazeteciliğe zarar verdiğini savunurken, İspanya’da yerel haber sitelerinin dijital reklam gelirlerinde büyük kayıplar yaşadığı ve ana akım medya dışındaki kaynakların giderek görünmez hale geldiği belirtiliyor. Güney Afrika’da ise, bazı haberlerin siyasi ya da ticari nedenlerle arka planda kaldığı yönündeki iddialar yargıya taşınmış durumda. Bu süreçler, dijital devlerin küresel medya üzerindeki etkisini de tartışmaya açıyor.

 

Google’a karşı dev davalar

Google yalnızca Avrupa’da değil, ABD’de de hukuki baskı altında. ABD yargısı, Google’a tekelleşme karşıtı yasaları ihlal ettiği ve sahip olduğu hâkim pazar konumunu kötüye kullandığı gerekçesiyle çeşitli cezalar verdi. Buna ek olarak, Almanya merkezli fiyat karşılaştırma portalı Idealo, Berlin Bölge Mahkemesi’nde Google’a karşı açtığı davayı 3,3 milyar avroya çıkardı. İddiaya göre Google, arama motorundaki hâkimiyetini kötüye kullanarak “Google Alışveriş” hizmeti aracılığıyla Idealo gibi rakip platformlar yerine kendi tekliflerini öne çıkarıyor. Dava, Avrupa Adalet Divanı’nın (AAD) geçtiğimiz sonbaharda verdiği karara (dosya numarası C-48/22 P) dayanıyor. AAD, AB Komisyonu’nun Google’a verdiği 2,42 milyar avroluk para cezasının hukuka uygun olduğuna karar vermişti. Ceza, Google’ın kendi hizmetlerini rakiplerine göre ayrıcalıklı bir konuma getirdiği ve arama sonuçlarında en üst sıraya yerleştirdiği öne sürüyor. Springer Grubu’nun çoğunluk hissesine sahip olduğu Idealo, Google’a karşı davayı 2019 yılında Berlin Bölge Mahkemesi’nde açmıştı. O dönemde talep edilen tazminat miktarı yarım milyar avroydu. AB Komisyonu ile Google arasındaki hukuki uyuşmazlığın devam etmesi nedeniyle davaya ara verilmişti. Idealo, davayı genişletme hakkını saklı tutmuştu ve şu an talep ettiği miktarı artırmış durumda.

Ülkemizde de Google’ın tekelleşmesine karşı adımlar atılacağa benziyor. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, konuya ilişkin Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Özay Şendir'in konuyla ile ilgili sorularına yaptığı açıklamada, Google’ın yerel medya üzerindeki etkisini değerlendirdi. İspanya’da 83 medya kuruluşunun bir araya gelerek Meta’ya 550 milyon Euro’luk bir dava açtığını hatırlatan Uraloğlu, Google’ın da klasik medyanın internet sitelerini bile tehdit eder hale geldiğini vurguladı ve Rekabet Kurumu’nun Google’a 1,3 milyar lira civarında bir ceza uyguladığını belirtti. Bakan ayrıca, medya kuruluşlarının bir hukuki süreç başlatması halinde devletten destek görebileceğini de ifade etti.

 

Ana akım medyanın korunması mı, yoksa haber çeşitliliği mi?

Devletlerin ana akım medyayı koruma çabaları da bu tartışmanın bir parçası. Dijitalleşmeyle birlikte geleneksel medya kuruluşları reklam gelirlerini büyük oranda kaybetmiş durumda. Bu nedenle bazı ülkeler, ana akım medyanın desteklenmesi gerektiğini konusunda birleşmeye başladı bile. Ancak burada kritik bir soru var: Devlet müdahalesi gerçekten haber alma özgürlüğünü koruyor mu, yoksa belirli medya gruplarını destekleyerek bağımsız haberciliği zayıflatıyor mu? Özgür ve bağımsız bir medya, demokratik toplumların temel taşlarından biridir. Eğer büyük teknoloji şirketleri, devletlerle iş birliği yaparak belirli haber kaynaklarını öne çıkarırsa, bu durum hem medya çeşitliliğini azaltır hem de halkın doğru bilgiye ulaşmasını engelleyebilir. Bilginin sadece belli başlı kaynaklardan sunulması, toplumda kutuplaşmayı ve tek yönlü düşünce yapısını besler ve demokratikleşmeyi aksatır.

 

Çözüm ne olmalı?

Bu noktada çözüm, daha şeffaf algoritmalar, medya okuryazarlığının artırılması ve bağımsız gazeteciliğin desteklenmesi olabilir. Devletler, ana akım medyayı koruma adına taraflı müdahalelerde bulunmak yerine, tüm haber kaynaklarına eşit erişim sağlayacak yasal düzenlemeler yapmalı. Google gibi teknoloji devleri de arama sonuçlarının nasıl şekillendiği konusunda daha açık bir politika izlemeli. Google ve diğer büyük platformların rolü, devletlerin müdahaleleri ve medya kuruluşlarının dönüşümü, önümüzdeki yıllarda da tartışılmaya devam edecek gibi görünüyor. Unutulmamalıdır ki bilgiye ulaşımın tarafsız ve adil olması, sadece gazetecilerin değil, hepimizin sorumluluğudur.