Geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan’ın Mekke ve Medine şehirlerine kısa ama çarpıcı bir seyahat gerçekleştirdim. Önceki ziyaretime kıyasla, şehirlerdeki düzen, mimari estetik ve kamusal alanlardaki modernleşme çalışmaları (arka sokakların durumu halen içler acısı) çarpıcı bir şekilde dikkatimi çekti. Özellikle ‘Vision 2030’ logosu, nereye baksanız karşınıza çıkıyor. Krallık, deyim yerindeyse bir “yeniden doğuş” sürecine girmiş. Ve bu dönüşüm yalnızca ekonomik değil; toplumsal, kültürel ve zihinsel (zor olsa da) bir değişimin işaretlerini taşıyor.
Vision 2030 belgesi, Suudi Arabistan’ın sadece petro-dolarla beslenen bir ekonomi olmaktan çıkıp, küresel ölçekte etkin bir aktöre dönüşme idealinin yol haritası gibi aslında. Prens Muhammed bin Salman’ın liderliğinde hazırlanan bu plan; üç ana sütuna dayanıyor: Arap-İslam dünyasının kalbi olmak, küresel bir yatırım gücü haline gelmek ve coğrafi avantajlarını kullanarak üç kıtanın bağlantı noktası haline gelmek. Ancak bu üç hedefin etrafında örülen daha derin bir tema var: Modernleşme.
Bunun en görünür örneklerini son zamanlarda yaşanan ‘ilk’lerde görüyoruz. İlk insansı robot Sophia’ya vatandaşlık verilmesi, kadınların tek başlarına otomobil kullanabilmeleri, Suudi model Rumy al-Qahtani’nin Malezya’daki uluslararası güzellik yarışmasında ülkesini temsil etmesi, yıllarca tabu sayılan sahnelerin artık ortadan kalktığını gösteriyor. Bir başka dikkat çekici hamle ise dünya futbolunun dev ismi Lionel Messi ile yapılan iş birliği. Messi’nin Instagram’da 500 milyon takipçisine “Düşündüğünüzün Ötesine Geçin” çağrısıyla seslendiği kampanya, yalnızca bir turizm tanıtımı değil; aynı zamanda kültürel önyargılara karşı bir meydan okuma niteliği taşıyor. Bugün Suudi Arabistan’da sinemaların yeniden açılmasından kadınların araç kullanmasına, karma konser ve maçlara katılımına kadar birçok düzenleme bir “devrim” olarak sunuluyor. Ancak bu noktada biraz durmak gerekiyor. Zira bu “yenilik” olarak lanse edilen birçok uygulama, bizim coğrafyamızda tam 100 yıl önce zaten hayata geçirilmişti. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 1923’te modernleşmeyi bir tercih değil, bir mecburiyet olarak görmüş ve bu uğurda önceliği eğitime vermişti. O, “milletin efendisi” dediği köylüden başlayarak toplumu ayağa kaldırmayı hedeflemişti. Kadının toplumsal hayattaki yeri, laik eğitim sistemi, sanat ve kültüre verilen değer... Bunların tümü, bugünün Suudi reformlarının çok ötesinde bir vizyonun ürünüdür.
Suudi Arabistan bugün petrol geliriyle büyük altyapı projeleri, dijitalleşme ve kültürel etkinlikler organize edebilir. Ancak insanı dönüştüren asıl şey beton değil, bilgidir. Nitelikli ve eleştirel düşünceyle donatılmış bireyler olmadan hiçbir reform sürdürülebilir olmayacaktır. Atatürk ve arkadaşlarının başarısı da burada gizlidir: İnsan odaklı bir reform, halkı “özne” yapan bir dönüşüm. Böyle bir geçmişe ve mirasa sahip bir toplum olarak bugün hâlâ eğitimde, ifade özgürlüğünde, toplumsal cinsiyet eşitliğinde ya da kültürel üretimde çeşitli endişeler yaşanıyorsa, bu sadece üzücü değil, aynı zamanda düşündürücüdür. Suudilerin Vision 2030 programına bakarken, kendi vizyonumuzu unutmamak, Cumhuriyet’in kıymetini ve kazanımlarını yeniden hatırlamak zorundayız.
Bugün Suudi Arabistan’a baktığımızda karşımızda yalnızca petrol kuleleri, deve kervanları ya da katı kurallarla şekillenmiş bir çöl ülkesi yok. Aynı zamanda, modernleşme ile muhafazakârlık arasında hassas bir denge arayan, genç nüfusunu harekete geçirmeye ve kültürel kodlarını yeniden tanımlamaya çalışan bir ülke görüyoruz. Elbette dileğim bu değişim rüzgârının dünyaya faydalı bir katkı sağlamasından yana. Çünkü Suudi Arabistan, sadece düşüncelerimizi değil; ezberlerimizi de zorlayan bir sahneye dönüşmüş durumda. Fakat unutmamalıyız: Düşündüğümüzün ötesine geçmek, bazen kendi tarihimize tekrar bakmakla mümkün olur. Mustafa Kemal’in dediği gibi; “Geçmişini bilmeyen milletler, başka milletlerin şikârıdır (avıdır).”
