​Yaklaşık bir buçuk yıl önce, dünyanın en zengin insanları arasında yaşanan lüks tüketim rekabeti devasa yatlarla hatta egzotik adalarla ölçülüyordu. Ancak günümüzde, bu yarış tamamen farklı bir alana, bilgi kümlerine doğru kaymış gibi görünüyor.

Yaklaşık bir buçuk yıl önce, dünyanın en zengin insanları arasında yaşanan lüks tüketim rekabeti devasa yatlarla hatta egzotik adalarla ölçülüyordu. Ancak günümüzde, bu yarış tamamen farklı bir alana, bilgi kümlerine doğru kaymış gibi görünüyor. GPU olarak adlandırılan grafik işleme birimleri ve bu birimlerin oluşturduğu devasa bilgi işlem kümeleri artık lüks rekabetin yeni adresi durumuna geldi.

Peki, ne oldu bu değişim yaşandı? OpenAI firması yapay zekâ alanında bir dönüm noktası olarak görülen GPT-4 dil modelini tanıttı. Bu model, Nvidia tarafından geliştirilen yaklaşık 25 bin ileri teknoloji grafik işleme biriminin oluşturduğu bir ağ üzerinde eğitilmişti. Şimdi ise Musk ve Zuckerberg, çip sayıları üzerinden adeta güç savaşı veriyor. Musk, 100 bin GPU'luk bir bilgi işlem merkezine sahip olduğunu ve bunu 200 bin birime çıkarmayı hedeflediğini açıklarken, Zuckerberg çıtayı daha da yükselterek 350 bin GPU almayı planladığını duyuruyordu.

Daha büyük, daha güçlü ama sürdürülebilir Mi?

Yapay zekâ modellerini daha da güçlendirmek için giderek büyüyen bilgi işlem kümeleri inşa etme yarışı hız kesmeden devam ediyor. Oysa bu yaklaşım, hem fiziksel hem de organizasyonel sınırlarla karşı karşıya. Daha fazla GPU eklemek, sadece işlem gücünü artırmakla kalmıyor; aynı zamanda bu devasa sistemlerin senkronize çalışmasını sağlamanın karmaşıklığını da artırıyor. Bu yüzden çiplerin sayısı arttıkça, veri merkezlerinin çipleri etkin bir şekilde kullanabilmesi de giderek zorlaşıyor. Verilerin işlenmesi yerine çipler arasında taşınması, zaman ve enerji kaybına yol açıyor. Bununla birlikte, artan GPU sayısının sağladığı faydalar da zamanla azalıyor. Bir noktadan sonra, her ek çip, sistemin genel performansına beklenen katkıyı yapamayacak hale geliyor.

Sınırların ötesine geçmek

Yapay zekâ dünyasındaki bu rekabetin temelinde, daha güçlü modeller yaratma arzusu yatıyor. Tabi ki bu çaba, sadece teknolojik sınırlarla değil, aynı zamanda enerji tüketimi, maliyetler ve çevresel etkiler gibi faktörlerle de sınırlı. Daha büyük bilgi işlem kümeleri oluşturmak, kaçınılmaz olarak daha fazla enerji tüketimi anlamına geliyor. Bu da, hem ekonomik hem de ekolojik açıdan sürdürülebilirlik sorularını gündeme getiriyor. Uzmanlar, bu yarışın sürdürülebilir bir geleceğe nasıl yönlendirilebileceği konusunda farklı yaklaşımlar öneriyor. Daha verimli algoritmalar, yeni çip tasarımları ve alternatif bilgi işlem yöntemleri, büyüklük yarışına alternatif olarak öne çıkıyor. Bu tür inovasyonlar, sadece GPU sayısını artırmak yerine, mevcut kaynakların daha etkili kullanılmasını sağlayabilir.

Hedef: Sürdürülebilirlik

Yapay zekâ alanında büyüklük ve güç yarışı hızla devam ederken, bu gelişmelerin sürdürülebilirliği giderek daha önemli hale geliyor. Daha büyük bilgi işlem kümelerine duyulan iştah, teknolojik ilerlemeyi teşvik etse de enerji tüketimi, çevresel etkiler ve maliyetler gibi sorunları da beraberinde getiriyor. Yarışın kazananları, yalnızca en fazla GPU’ya sahip olanlar değil, bu kaynakları en verimli ve akıllıca kullananlar olacak.

Türkiye de bu küresel rekabette kendine yer edinmeye çalışan ülkeler arasında. Ulusal Yapay Zekâ Stratejisi gibi girişimlerle ekosistemini güçlendirmeyi hedefleyen Türkiye, genç nüfusu ve stratejik konumuyla önemli bir potansiyele sahip. Ancak büyük ölçekli GPU kümeleri oluşturma noktasında, daha fazla altyapı yatırımı ve uluslararası iş birliğine ihtiyaç duyuyor. Netice itibariyle bakıldığında yapay zeka yarışında başarı, yalnızca teknolojik büyüklükle değil, vizyon ve sürdürülebilir yaklaşımlarla mümkün olacak. Türkiye’nin bu yarışta etkili bir rol oynayabilmesi, adil bir ekonomi, liyakatli bürokrasi, stratejik adımlar ve uzun vadeli bir bakış açısıyla mümkün olabilir.