İsrail'in sonu
22 Ekim 2024…
Sayın Devlet
Bahçeli’nin millî birliği güçlendirmeye yönelik çıkışıyla panikleyen terör baronları ertesi gün Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş’’ye
(TUSAŞ) saldırdı.
(Savunma sanayiine
“dokunacağını” vadeden kifayetsiz
muhterisler, şimdi neler hissediyorlar acep?)
Uluslararası terörün merkezi İsrail’dir.
İsrail, terör
olmadan yaşayamaz.
İsrail’in demir kubbesi, terör örgütleridir.
Terör, mafya
yapılanmalarının çatı örgütüdür, İsrail…
Milli Birlik ve Kardeşlik
sürecinden rahatsız olanlar, terörün bitirilmesine yönelik operasyonlardan
ödleri kopuyor…
İsrail’in bölgeyi
kan gölüne çevirmesini, nihai hedefin Türkiye olmasını zevkle seyrediyorlar.
Sayın Bahçeli’nin
terörün bitirilmesine yönelik çağrısı Türkiye düşmanlarını, İsrailseverleri
panikletti.
Nasıl
paniklemesinler ki?
Terör örgütleri
olmasa İsrail sınırlarını nasıl güvenceye alabilirler, nasıl terörle mücadele
adı altında ülkeleri işgal edebilirler?
İsrail, bölgede
devlet istemiyor; devletleşmiş terör tek seçeneğidir. Bunun için kendine benzer
yapılar oluşturmakta hiçbir kutsalı tanımıyor.
Nüfusu yeni işgal
ettiği yerlere yerleştirmeye hem sayı hem de moral olarak müsait değil. Öyleki
işgal ettiği Filistin’de mevcut nüfusu bile tutmakta zorlanıyor.
Dolayısıyla yakıp
yıktığı yerlere gelip yerleşmesi mümkün değil, buralara terör örgütlerini
konuşlandırmayı planlıyor. Bunun için PKK terör örgütüne canla başla sahip
çıkıyor, silah bıraktırmıyor. Yüzbinlerce silah yüklü tırı bölgeye sevk
etmesinin yegane amacı, kan ve göz yaşına boğulmuş coğrafyayı kaosa
sürüklemektir.
Bölgeyi iki
asırdır anarşi ve terörle yapılandırmakta.
Farklılıkları
çatışma aracına dönüştürmekte.
Osmanlı’yı etnik
çatışmalarla yıktılar. Bu plan bugün de devam ediyor.
Her on yılda
darbelerin rutine bağlanması bu melanet yapının başının altından çıkmakta.
15 Temmuz, bunun güncellenmesinden ibaret idi. Terör
örgütlerinin İsrail’i ‘sevimli ülke’ olarak vasıflandırmaları ipin ucunun kimin
elinde olduğunu göstermektedir.
PKK’ye silah
bıraktırmamak için Kandil’i ziyaretgaha çevirenlerin darbecilikten, Gezi’den, 15 Temmuz’dan sabıkalı olmaları ve
bugün de aynı şekilde terörün bitirilmesine yönelik söylem ve operasyonları
provoke etmeye çalışmaları, Sayın
Bahçeli’nin çıkışının çok doğru olduğunun ispatıdır.
Çözüm süreci
olarak bilinen Milli Birlik ve Kardeşliği güçlendirme çalışmalarını, Uludere,
Gezi, Dersaneler, 17-25 Aralık, MİT tırlarına saldırı, Kobani, Çukur-Hendek
olaylarıyla sabote etmişlerdi.
Öyle ki 16 Kasım
2013’te Diyarbakır’da terör örgütünün lağvedildiği, silah bıraktığı
açıklanacaktı. İki gün önce (14 Kasım 2013) FETÖ dershanelerin kapatılmasını
bahane ederek Türkiye Cumhuriyeti’ne adeta savaş açtı, bundan yaklaşık 32 gün
sonra (17-25 Aralık 2013) Emniyet- Yargı Darbesine kalkıştı.
Türkiye sayısız
saldırılara maruz kaldı. Emeği ve alın teri yağmalandığı gibi evlatları da
yağmalanıyor. Dağa kaçırılan çocuklarının acısını Diyarbakır’da haykıran
annelerin en büyük destekçilerinin şehit annelerinin olması, bu acının
vahametini göstermesi açısından fevkalade önemlidir.
Emperyalizm, çift
taraflı bir giyotin, çocuğu dağa kaçırılıp terörist yapılan aile de şehit ve
gazi aileleri de acı çekiyor.
Yara açık ve
derinleşiyor…
Tehlike büyük…
Terörün, kutsalı
olmaz.
Terör örgütü PKK’nın
silah bırakmasından en çok korkanların: “Ne aldınız da silah bırakıyorsunuz?”
çıkışına şimdi de devlet vadetmeleri, medya organlarında ise terörün
bitirilmesine yönelik operasyonları alaya almaları kimin elinin kimin cebinde
olduğunu göstermektedir.
Şeflik zihniyeti, devlet gücünü kullanarak milleti “öz yurdunda garip, öz vatanında parya” yaparak yasaklarla hem etnik terörü hem de dinci terörü besledi hem de onlara
istismar alanı açtı.
FETÖ ve PKK bunun en açık delilidir.
Türkiye kendi
yarasını sarmak zorundadır.
Terör yok edildiğinde İsrail de emperyalizm de biter, bölge
ve dünya huzura erer….
Ancak şeflik
zihniyetinin artıkları nasıl ıslah olurlar?
Bu ülke için asıl
mesele budur?