İsrail'in Gaspçı Lübnan Planı
‘’Lübnan’’ ismi Aramice kökenli olup anlamı beyaz demektir. Araştırmacılar, Lübnan’a ‘’beyazlar ülkesi’’ denmesinin nedeni dağların zirvelerinde hiçbir zaman karın eksik olmamasından kaynaklandığını belirtmekteler.
Lübnan, Antik çağda yaşayan Fenikelilerden modern Lübnan devletinin
kurulmasına uzanan sürece kadar birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır.
Lübnan’ın tarihi incelendiğinde tüm bunların kültürel, siyasal ve dinsel
mirasının günümüze taşınmasında önemli rol oynadığı anlaşılacaktır.
Lübnan’ın jeopolitik konumu tarih boyunca ‘’DIŞTA’’ bölgesel ve küresel güçlerin mücadele alanı yaparken, farklı
inanç, kültür ve ırklardan oluşan nüfus yapısı ise, rekabet eden güçlerin ‘’İÇTE’’ zemin bulmasını
kolaylaştırmıştır.
Bu bağlamda Prof. Dr. Meliha Altunışık’ın ‘’Lübnan’’ isimli kitabı bize nüfus yapısıyla ilgili şu bilgileri
vermektedir: ‘’Sur şehrine gittiğinizde Şiiler, Sur limanına indiğinizde Hristiyanlar
karşılar sizi. Kuzey Lübnan topraklarına çıktığınızda Sünniler, ardından
İsmaillileri ve Alevileri görürsünüz. Zgarta bölgesinde Marunî Hıristiyanlar,
Suriye sınırına doğru ilerlediğinizde Türk köyleriyle karşılaşırsınız’’
Günümüzde Lübnan’daki Sünnilerin hamiliğini Suudi Arabistan, Şiilerin
İran, Ermeni ve Marunîlerin Fransa yapmaktadır. Birbirinden farklı çıkarlara sahip
bu ülkelerin her biri Lübnan’ı bir tarafa çekmeye çalıştığından dolayı, ülke
büyük zarar görmektedir.
Bu fırsatı değerlendirmek isteyen İsrail, Lübnan Karasularında
keşfedilen zengin enerji kaynaklarına çökmeye çalışmaktadır. İsrail’in bu
amacını daha önce birçok kez dile getirmiştim.
İsrail,
Fransa’yı, ABD’yi ve Körfezdeki Arap şeflerini kullanıyor.
Fransa’nın Suriye ve Lübnan topraklarına olan ilgisi 1800’lere
dayanmaktadır. Eğitim ve sağlık adı altında misyonerlik faaliyeti yürüten
Fransa, 1860’ta Lübnanlı Marunîleri korumak amacıyla Beyrut’ta asker
göndermişti.
Fransa’nın Marunîlerle olan tarihsel bağlarını iyi bilen İsrail, siyasi olarak Fransa Üzerinden, diplomatik olarak ABD üzerinden, ekonomik ve psikolojik olarak ta körfezdeki kabile şefleri üzerinden Lübnan’ı sıkıştırmak istemektedir. Netanyahu’nun bu
şeflerle Beyaz Saray’da poz vermelerinin bir nedeni de, körfezin ekonomik
desteğine muhtaç olan Lübnan’a ‘’bak
bunlar artık avucumdadır’’ mesajını vermektedir.
Lübnan-İsrail karasularındaki ihtilafın çözülememesinin temel nedeni,
İsrail, konunun sadece ABD’nin arabuluculuğunda, Lübnan ise, BM’n nezdinde
müzakerelerin yapılmasını istemektedir.
12 ve 19 Şubat tarihlerinde
Türkiye’nin Lübnan’la bir anlaşma yapması gerektiğini yazmıştım. Uluslararası
ilişkilerde çalışan bazı akademisyen dostların bana gönderdikleri mesajda
‘’böyle bir anlaşmanın mümkün olamayacağını’’ belirtmişlerdi. Ancak Cihat Yaycı
Paşanın ‘’Doğu Akdeniz’in Paylaşım
Mücadelesi ve Türkiye’’ isimli kitabını okuyunca daha kapsayıcı önerilerin
Cihat Paşa tarafından da yapıldığını gördüm. O günlerde yapılan önerilerin
önemi bugün daha iyi anlaşılmaktadır.
Önümüzdeki süreçte İsrail, ABD’den Lübnan’a ‘’diyalog çağrısı’’ adı
altında daha çok baskı yapmasını talep edecektir. İsrail, kirli plan ve
ittifaklarla ‘’Beyazlar ülkesi’’ anlamına
gelen ‘’Lübnan’’ halkının
karasularındaki zenginliklerini gasp ederek
bahtını ve ufkunu karartmak istemektedir.
Türkiye, Lübnan konusundaki önerimizi tekrar düşünmelidir. Zira Lübnan
konusu hem bölge açısından hem Türkiye açısından hem de KKTC açısından hiç
olmadığı kadar yeni risk ve fırsatlar dönemi anlamına gelmektedir.