Dolar (USD)
34.54
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3008.76
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
23 Eylül 2020

İsrail'in Gaspçı Lübnan Planı

‘’Lübnan’’ ismi Aramice kökenli olup anlamı beyaz demektir. Araştırmacılar, Lübnan’a ‘’beyazlar ülkesi’’ denmesinin nedeni dağların zirvelerinde hiçbir zaman karın eksik olmamasından kaynaklandığını belirtmekteler.

Lübnan, Antik çağda yaşayan Fenikelilerden modern Lübnan devletinin kurulmasına uzanan sürece kadar birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Lübnan’ın tarihi incelendiğinde tüm bunların kültürel, siyasal ve dinsel mirasının günümüze taşınmasında önemli rol oynadığı anlaşılacaktır.

Lübnan’ın jeopolitik konumu tarih boyunca ‘’DIŞTA’’ bölgesel ve küresel güçlerin mücadele alanı yaparken, farklı inanç, kültür ve ırklardan oluşan nüfus yapısı ise, rekabet eden güçlerin ‘’İÇTE’’ zemin bulmasını kolaylaştırmıştır.

Bu bağlamda Prof. Dr. Meliha Altunışık’ın ‘’Lübnan’’ isimli kitabı bize nüfus yapısıyla ilgili şu bilgileri vermektedir: ‘’Sur şehrine gittiğinizde Şiiler, Sur limanına indiğinizde Hristiyanlar karşılar sizi. Kuzey Lübnan topraklarına çıktığınızda Sünniler, ardından İsmaillileri ve Alevileri görürsünüz. Zgarta bölgesinde Marunî Hıristiyanlar, Suriye sınırına doğru ilerlediğinizde Türk köyleriyle karşılaşırsınız’’

Günümüzde Lübnan’daki Sünnilerin hamiliğini Suudi Arabistan, Şiilerin İran, Ermeni ve Marunîlerin Fransa yapmaktadır. Birbirinden farklı çıkarlara sahip bu ülkelerin her biri Lübnan’ı bir tarafa çekmeye çalıştığından dolayı, ülke büyük zarar görmektedir.

Bu fırsatı değerlendirmek isteyen İsrail, Lübnan Karasularında keşfedilen zengin enerji kaynaklarına çökmeye çalışmaktadır. İsrail’in bu amacını daha önce birçok kez dile getirmiştim.

İsrail, Fransa’yı, ABD’yi ve Körfezdeki Arap şeflerini kullanıyor.

Fransa’nın Suriye ve Lübnan topraklarına olan ilgisi 1800’lere dayanmaktadır. Eğitim ve sağlık adı altında misyonerlik faaliyeti yürüten Fransa, 1860’ta Lübnanlı Marunîleri korumak amacıyla Beyrut’ta asker göndermişti.

Fransa’nın Marunîlerle olan tarihsel bağlarını iyi bilen İsrail, siyasi olarak Fransa Üzerinden, diplomatik olarak ABD üzerinden, ekonomik ve psikolojik olarak ta körfezdeki kabile şefleri üzerinden Lübnan’ı sıkıştırmak istemektedir. Netanyahu’nun bu şeflerle Beyaz Saray’da poz vermelerinin bir nedeni de, körfezin ekonomik desteğine muhtaç olan Lübnan’a ‘’bak bunlar artık avucumdadır’’ mesajını vermektedir.

Lübnan-İsrail karasularındaki ihtilafın çözülememesinin temel nedeni, İsrail, konunun sadece ABD’nin arabuluculuğunda, Lübnan ise, BM’n nezdinde müzakerelerin yapılmasını istemektedir.

12 ve 19 Şubat tarihlerinde Türkiye’nin Lübnan’la bir anlaşma yapması gerektiğini yazmıştım. Uluslararası ilişkilerde çalışan bazı akademisyen dostların bana gönderdikleri mesajda ‘’böyle bir anlaşmanın mümkün olamayacağını’’ belirtmişlerdi. Ancak Cihat Yaycı Paşanın ‘’Doğu Akdeniz’in Paylaşım Mücadelesi ve Türkiye’’ isimli kitabını okuyunca daha kapsayıcı önerilerin Cihat Paşa tarafından da yapıldığını gördüm. O günlerde yapılan önerilerin önemi bugün daha iyi anlaşılmaktadır.

Önümüzdeki süreçte İsrail, ABD’den Lübnan’a ‘’diyalog çağrısı’’ adı altında daha çok baskı yapmasını talep edecektir. İsrail, kirli plan ve ittifaklarla ‘’Beyazlar ülkesi’’ anlamına gelen ‘’Lübnan’’ halkının karasularındaki zenginliklerini gasp ederek bahtını ve ufkunu karartmak istemektedir.

Türkiye, Lübnan konusundaki önerimizi tekrar düşünmelidir. Zira Lübnan konusu hem bölge açısından hem Türkiye açısından hem de KKTC açısından hiç olmadığı kadar yeni risk ve fırsatlar dönemi anlamına gelmektedir.