Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 Haziran 2024

İslam'ın ekonomi politiği

Eskiden beri “emek”, sömürü”, cinsiyet(çilik) vb. kavramlar üzerinden İslam’a dair bir tartışma olduğunda bir kısım Müslümanlar bunların modernliğe ait kavramlar olduğu ve İslam’ın bu kavramlar etrafında tartışılmasının doğru olmadığını ifade etmektedirler.

Bu tür itirazların içinde yaşadığımız dünyayı anlam(landırm)ak açısından kendi içine kapalı bir dünya inşa ettiğinde kuşku yoktur. Kullanılan bu tür kavramlardan bazıları Batı orijinli olmakla ve Batı’nın kendi soru(n)larını tanımlamakla birlikte, önemli bir kısmı insanlığın ve içinde yaşadığımız dünyanın sorunları ile ilintilidir. Dolayısıyla bu sorunları tartışmadan insanlığa bir öneri sunmanız çok mümkün olamayacaktır.

Nihayetinde “emek” insana dair bir değerdir. İnsanın emeğinin karşılığını al(a)maması, orada mutlaka sömürünün olduğuna işarettir. Sömürü ise insanlık tarihinin başından bu yana en önemli sorunların başında gelmektedir. Çünkü sömürü bir insanın, grubun ya da devletin gücüne dayanarak diğerlerini istismar etmesi, üzerinde egemenlik kurması ve nihayetinde köleleştirmesi demektir.

Batı modernitesinin yükselişinin ardından Batı’nın diğer ülkeleri sömürgeleştirme faaliyeti hız kazanmış; bu minvalde diğer toplumların emekleri, ürünleri, toprakları, varlıkları Batı’ya akmaya başlamıştır. Şimdi bunu problem olarak görmeyecek misiniz? Kanaatimizce asıl problem budur. Şayet bir din bu sorunla ilgilenmezse, ne ile ilgilenecektir?

Bir kısım Müslümanlar Allah’ın birliği (tevhid), Allah-insan ilişkisi, insanın konumu ve değersizleştirilmesi ile hiç ilgilenmemekte; İslam’ı bazı ritüellerle eşitlemektedirler. Halbuki Tevhid başta olmak üzere İslam’ın temel kavramları bir perspektif olarak insanın Allah, evren, bilgi ve tabiata bakışını belirlemektedir.

Bu bağlamda Tevhid, bir hakikati ve perspektifi ifade etmektedir. Kur’an-ı Kerim’in Tevhid üzerinde ısrarla duruşu bir hakikati ve perspektifi vurgulamaya yöneliktir. Kur’an içine indiği toplumda bu bağlamda statükoyu çözündürmek ve insanı özgürleştirmek istemiştir.

Kur’an-ı Kerim’in ve hatta Hz. Adem’den bu yana İslam’ın (Tevhid geleneğinin) kesintisiz bir şekilde üzerinde durduğu konu sıkı bir paganizm eleştirisidir. Bu eleştiri, bir yandan evrene bakıştaki bir hakikati dile getirmesinin yanı sıra paganizmin kurduğu ve koruduğu ekonomi politiğe bir itirazdır. Mekkeli oligarşinin pagan kültür üzerinden oluşturduğu düzen, sömürüye, bir takım insanların müztazaflaştırılmasına ve onların üzerinde egemenlik kurmaya kadar gitmiştir.

“Allah’ın yarattığı ekin ve hayvanlardan Allah’a da pay ayırıp batıl iddialarına göre ‘bu Allah’ın bu da ortaklarımızın (putlar)” dediler. Ortakları için ayırdıkları Allah’a ulaşmıyor fakat Allah’a ayrılan ortaklarına ulaşıyor. Verdikleri hüküm ne kötüdür!” (6/Enam, 136) Anlaşılacağı üzere pagan kültürün arkaplanında işleyen bir ekonomi politik bulunmaktadır. Bunun ilk tezahürü âyetlerin de belirttiği üzere Mekke’deki bölüşüm sistemidir. Bu bölüşüm sistemi çoğunluğun ve zayıfların aleyhine işlemekte; pagan kültür ise bunu meşrulaştırmaktadır.

Kur’an nazil olmaya başladıktan sonra, Mekkeli oligarşi Kur’an’ın neye itiraz ettiğinin tamamen bilincindeydi. Bu sebeple de ciddi olarak direndiler. Kur’an kilitlenmiş olan statükoyu açmak, baskı ve sömürüye son vermek üzere içerikler taşımıştır. Bu sebeple İslam’ın ilk adımı, müstazafların özgürlük ve iradelerini tekrar kullanmalarını sağlamaktır.

Burada ortaya çıkan en önemli sonuç, İslam’ın ekonomi politiğinin toplumlarda varolan bu gerçekliğin üzerini açmak üzere inşa edilmiş olmasıdır. Gerçekliğin üzerini örten bir din ise artık statükolaşmıştır. Sömürgeleştirilen insanlar ise iradelerini kullanmaktan aciz varlıklar haline gelirler.