İnsan bilimleri ve etnografi
İnsan bilimleri, insanı bireysel, toplumsal ve kültürel açılardan araştırma, anlama ve açıklama iddiası taşıyan disiplinlerdir.İnsan bilimleri, insana dair konuları gelişigüzel ve düzensiz bir şekilde çalışmazlar. İnsan gibi önemli bir varlığı çalışan insan bilimleri, kendilerine özgü metotlarla insanı çalışırlar. İnsan bilimlerinin ana bilimi konumunda olan antropoloji, geliştirdiği etnografi metoduyla diğer insan bilimlerinden ayrılmaktadır. Antroplojinin insan bilimleri alanına en büyük katkısı etnografidir. Etnografi, antropolojinin insanı çalışmak için geliştirdiği en sahici insani metot niteliği taşımaktadır. İnsanın hangi insani metotla çalışılacağı sorusuna antroploji, etnografi cevabını vermektedir. Antropolojide geliştirilen etnografi metodu, bugün sosyoloji, psikoloji, teoloji başta olmak üzere bütün insan bilimlerinde kullanılmaktadır. Antropolojinin metodu olan etnografi, din dahil insan tecrübesinin her alanında kullanılabilir. İnsan bilimlerinde etnografinin kullanılması, psikoloji, sosyoloji, siyaset bilimi gibi insan bilimlerinin sahte birer istatistik ve fizik olma saplantılarından kurulup gerçek bir insan bilimi olmalarına imkan sağlamaktadır.
Etnografi, derinlemesine bir alan
araştırmasını ve araştırmaya konu olan sosyal grubla birlikte uzun süreli
olarak (yaklaşık olarak iki-üç yıl)
onlarla yaşamayı, onların içinde olmayı ve onlara katılmayı ifade
eden perspektiftir. Etnografi, disiplin olarak antropolojiyi özgün ve biricik disiplin
haline getirerek onu diğer sosyal bilimlerden ayırmaktadır.Etnografi, önceden
yapılandırılmış, sorunsalı önceden belirlenmiş, normatif temelleri olan bir metod değildir. Etnnografi, araştırmaya
konu olan topluluğun içine uzun süre katılmayı, içeriden biri olarak onları araştırmayı esas almaktadır. Tam
yapılandırılmış ve yarı yapılandırılmış yöntemlerde önceden belirlenen sorunsallar,
etik bir yaklaşım sözkonusudur.Etnografi, anket, mülakat, ölçek ve deney gibi yapılandırılmış veya yarı yapılandırılmış yöntemlerden farklı olarak belirli
bir problem etrafında standart
soru veya anket kağıtlarını
dağıtarak veri toplamak
değildir. Etnografide araştırmacı, informant denilen bilgi vericilerin gündelik hayatlarına, pratiklerine ve
ilişkilerine katılarak
yapılandırılmamış
sohbetlerle, ilişkilerle ve
sorularla onların hayatlarına dahil
olur. Etnografi katılımlı gözlem ve
dolaysız soruşturmadır. Etnografi yapılandırılmamıştır, yaşamlandırılmıştır.
Etnograf, yolunu alanda bulan, her an sürprizlerle
karşılaşmaya hazır bir maceracı gibidir.Etnografide, anahtar kavram yapılandırma değil, yaşamlandırmadır.
Etnografide araştırmacı, kendisiyle araştırmaya konu olan grup arasına hiçbir aracıyı koymamaktadır. Etnografi,
aracısız ve dolaysız araştırmadır.
Etnografide araştırmacı,
araştırdığı topluluğun hayatına
katılarak sürekli olarak onların
resmini çeken bir fotoğrafçı gibidir Araştırmacı araştırdığı toplumun hayatına direkt
katıldığı gibi, kendi görüşlerini, düşüncelerini ve tecrübelerini onların sosyal, siyasal ve ekonomik
gerçekleriyle ilişkilendirerek de sunabilir. Etnografi, otoetnografiye ve düşünümselliğe (reflection) imkan veren bir
yaklaşımdır. Etnograf, mutlak objektif
olmak uğruna elleri ayakları kaskatı
durmak zorunda değildir. Etnograf, sürekli mobilize olmaya motive
olmuştur.Araştırmacının, araştırdığı grubun hayatına katılması için mutlaka
onların dilini öğrenmesi, onlarla iletişim kurmak için gerekli dilsel donanıma sahip olması
gerekmektedir. Etnografide çok dillilik olmazsa olmaz bir gerekliliktir.
Etnografi,
toplumlara olan bakışaçımızıda değiştiren önemli bir perspektif sunmaktadır. Bir
toplumun yaşam tarzını, değerlerini, inançlarını, düşüncelerini,
duygularını, ilişkilerini ve pratiklerini
üst bir merkezi çerçeveye
oturtmadan o toplumu kendi özgünlüğü içinde anlama ve araştırma çabası, etnografinin
önemli bir özelliğidir. Etnografi
kültürel görelilik perspektifine kapı açmaktadır. Etnografide
araştırılan topluluğun kendisine
yönelik düşünceleri,
değerlendirmeleri, hikayeleri, söylemleri ve pratikleri merkezdedir.
Etnografide kültürel görelilik ve emik olarak niteleyebileceğimiz bir yaklaşım sözkonusudur.
Katoliklerin
dini ayinlerini araştırmak istediğimizi varsayalım.Tam yapılanmış
bir metodla bu konuyu araştırdığımızda belli bilgii verici sayısını (temsil
modelini) örneklem ve evrenini (Birmingham’daki Roma Katolikleri diyelim),
değişkenleri, hipotezleri ve anlamlılık testlerini kapsayan bir araştırma mimarisi oluşturmamız
gerekmektedir. Derinlemesine mülakat
veya odak grup çalışması gibi yarı yapılandırılmış bir çalışma metodu uygulamak
istediğimizde belli bilgi verici sayısı aramıyoruz.Etnografi gibi
yapılanmamış bir metod uyguladığımızda belli bir bilgi verici sayısı olmadığı
gibi önceden belirlenen bir sorunsalda yoktur. Tam yapılandırılmış ve
yarı yapılandırılmış metodlarda bir araştırma mimarisi oluşturmak zorunludur,
ancak etnografide araştırma tek bir mimari formla sınırlandırılmamaktadır. Etnografide, yapılandırma değil,
yaşamlandırma asıldır.