İmralı'dakine yüklenen anlam
İç cephenin güçlendirilmesi hedefiyle başlatılan yeni bir süreç ülkenin yeni gündemi haline geldi. Anne ve babaların ocaklarına artık ateş düşmeyecekse, Türkçe ve Kürtçe ağıtlar artık duyulmayacaksa, tek bir gencin kanı bundan böyle soğuk mermilerle akmayacaksa bu sürecin umutla takip edilmesi tabi ki normal olandır.
Ancak bütün bunlarla beraber sürecin şeffaf
yürümemesi, açıklayıcı ve ikna edici beyanların görülmemesi nereye varılmak
istendiğiyle ilgili endişeleri de peşinden getiriyor.
“Öcalan
gelsin DEM grubunda çağrıda bulunsun, eğer netice alınırsa umut hakkı devreye
girsin” gibi bir noktadan hareketle başlatılan sürecin İmralı mukimi
üzerinden yürütüleceği görüntüsü bazı riskler barındırıyor. Bu risklerin en
büyüğü, Öcalan’ı ve örgütünü Kürt halkının en güçlü temsilcisi olarak
gösterecek, silahın ve kan dökmenin neticesinde kabul gören bir lider olarak
Abdullah Öcalan’ı kahramanlaştıracak bir algının oluşmasıdır. Süreçle beraber
perdeye yansıyacak görüntünün Kürt gençleri üzerinde oluşturacağı olumsuz
etkiyi düşünmek çok da anormal olmasa gerek…
21 Mart 2015’de Diyarbakır’da mektubu okunan
Abdullah Öcalan halkının önderi havasına sokulmuş, onun ve örgütünün Kürt
gençleri üzerinde etkisi artmaya başlamıştı. Çözüm süreci olarak ifade edilen
bu işleyiş, Kürt toplumunun çimentosu olan İslami değerleri pek de önemsemeyen
liberal, seküler çevrelerce yürütülmüş, PKK’ya daha fazla alan açılmış, silahlı
vesayetin etkisi arttırılmıştı. Ateşkesle akan kan geçici olarak durmuş olsa
da, bu dönem Kürt toplumunun inanç değerleri ile bağlarının zayıflamasına sebep
olacak ters bir rüzgâr estirmişti.
Bugün ise çıta biraz daha yükseltilmekte… Gerek
farazi olsun, gerekse lafzi gerçekliğe dayansın, TBMM’nin DEM grubunda Öcalan’ın
çağrı yapacağı beklentisi, örgütün tasfiyesi gibi bir sonucu doğursa da yeni
oluşacak siyasal süreçte onu baş aktör konumuna getirecektir.
Kullandığı, “Sayın
Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya ben de pozitif
anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim. Gereken pozitif
adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım” ifadeleriyle şimdiden takım
elbisesini bürünmüş bir siyasetçi gibi konuşmaya başlayan eli kanlı mahkûmun
bir rol model olarak kahramanlaştırılmasını doğuracak girişimlerden kaçınılmalı
değil mi?
Kürt halkının inanç ve kültürel değerlerine savaş
açmış, halkın manevi dokusunu bozma girişimleriyle en büyük zararı dindar Kürt
kardeşlerimize vermiş inkârcı misyonerin, küfrünü, zehrini yeni nesle akıtma
tehlikesini sadece bizler mi görebiliyoruz?
40 yılda 50 binden fazla insanın yaşam hakkını ellerinden
alanların, çok daha kısa bir sürede yüzbinlerin inanç elbiselerini soymasına, henüz
yaşarlarken onları vicdanen birer ölü haline getirip dünya ve ahiretlerini
helak etmesine kapı açılmamalıdır.
Geçmişinden itibaren MİT ile ilişkisi bilinip
konuşulan, gençlik yıllarında ülkücü, üniversite yıllarında sosyalist ve daha
sonrasında Marksist-Leninist bir düşünce yapısını benimseyen Makyavelist kimlikli
Öcalan’ı efsaneleştirecek bir yol haritasına müsaade edilmemelidir.
Onun bir Atakürt olmasına yol açacak adımlardan
sakınılmalıdır. Allah’ın varlığı ve tevhid inancı üzerinde şüpheler oluşturan,
Peygamberin yüce şahsiyetini töhmet altında bırakan, ahiret anlayışını
değersizleştirecek sözler sarf eden, ahlaki, örfi tüm değerleri birer pranga gören,
aileyi yıkılması gereken bir kale olarak gösteren bu şizofren karakterin takım
elbisesiyle meclis kürsülerinde bir ırkın hakkını savunan kahramanmış gibi
gösterilmesine fırsat verilmemelidir. Bu karanlık kişilik, yeni nesil Kürt
gençlerinin idolü haline getirilmemeli…
Bugüne kadarki çizgisinde sürekli değişim görülen,
sabit bir omurgadan yoksun olan hareket ve onun lideri, Sol-Sosyalist, Komünist,
Marksist, Leninist, Alevi, feminist, çevreci, doğacı, hayvan sever, eşcinsel
sapkınlık gibi birçok kartı sahada bir yem olarak kullanmaktan asla çekinmedi.
Bunlardan ihtiyaç duyduğunu dönem dönem gündemleştirdi. Kimden ne kadar
istifade edecekse o şekilde bir strateji belirlemeye çalıştı. Emperyalist Batı’nın
desteğini almak için İslam’dan uzak durmaya, hatta yeri geldiğinde İslami
değerlere hakaret etmeye kalkıştı. Kızlarımızı, kadınlarımızı evlerinden
kopardı. Yaratıcının onlara bahşettiği en kutsal vasıf olan anneliği yük olarak
gösterdi. Kız çocuklarımızı ölmeden diri diri toprağa gömecek hipnotize
yöntemlerine başvurdu.
Evet, terör bitmelidir. Terörün lideri bir dernek
salonunda veya bir otel toplantı odasında başlattığı mücadelenin yanlışlığını
itiraf etmeli, kaybettiğini açıklamalıdır. Kendisinin ve kendisini takip
edenlerin artık bir yöntem olarak silahı kullanmayacaklarını ilan etmelidir.
Ve bu sürecin sonucunda, Kürt kardeşlerimizin
başındaki en büyük bela olan tek tipçi, baskıcı, zorba ve işbirlikçi örgütün tasfiye
edildiği görülmeli, akıllarda sadece Kürt halkının PKK’dan kurtulduğu
kalmalıdır.