Dolar (USD)
35.33
Euro (EUR)
36.60
Gram Altın
3007.05
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 Ocak 2025

​Eğitimcinin dili!

Eğitimciler dili, düşüncesi, duruşu başta olmak üzere her açıdan topluma örnek olması gerekir. Sadece eğitim kurumlarında değil, sosyal hayatta da aile hayatında da iş hayatında da rol model olması gereken kişilerdir. Dışarıdan müdahaleler ile değil her şeyden önce bu sorumluluğu kendi vicdanında, kendi omuzlarında hissetmesi gerekir. Eğitimcilerin birbirlerine karşı daha nezaketli olmaları, belki de mesleki ilkelerin en önemli olanıdır. Bir eğitimci, bir başka eğitimciyi ti’ye alması, onunla alay etmesi, arkadan çekiştirmesi, hakaret dili kullanması, onu küçük görmesi kişisel basireti ve iradesi ile ilgilidir ama meslek ahlakı ile örtüşmeyen bir durumdur. Ve ne yazık ki her eğitim kurumunda lider ben olayım, ben örgütleyeyim, benim sözüm dinlensin, buranın otoritesi ben olayım, benim düşünce yapım çerçevesinde şekillensin olaylar örgüsü diye düşünen ve hareket eden eğitimciler var. Kişisel hırslar ve kompleksler işin içine girmezse, kendi dünya görüşünden bağımsız hareket ederek bunun gerçekleşmesini isterse ve bunu da liyakat çerçevesinde gerçekleştirir ise, bu talep kabul edilebilir ve güzel bir şey. Ama ne yazık ki pekçok okulda bunu talep eden ve direten eğitimciler bunu başaramıyor eline yüzüne bulaştırıyor; kendi meslektaşlarının yüreğini incitmeye kadar iş varabiliyor.

Öğrencilerin sevgisini kazanmak kadar kendi meslektaşlarının da sevgisini kazanmak, yüreklerinde yer edinmek bir eğitimci için önemli olmalıdır. Eğitimcinin asli görevi sadece ders anlatmak, yazılı yapmak ve kağıtları okumak değildir; gerektiğinde bir tebessüm, bir selamlaşma, bir tatlı dil ile hareket ederek işleri yürütmektir de. Her eğitimci kendi heybesinde olanı sunar öğrencilerine ve meslektaşlarına. Bu nedenle eğitimcilerin hayat boyu okumasını, kendilerini güncellemelerini, revize etmelerini, yeni şeyler öğrenmelerini, birbirileriyle paylaşmalarını önemsiyorum. Genellemiyorum ama yerinde saymayı, dünü ile bugünü aynı olmayı farkında olsun veya olmasın bu şekilde bir yaşam tarzına sahip olan eğitimciler var. Ve her nedense eğitimcilere kendi yerinde saymayı pek yakıştıramıyorum.

Bir çiçeğe konan arı, aldığı poleni bala dönüştürüp bize sunmayacak ise o arının çiçekten ne aldığının ne önemi olabilir ki? Bir eğitimci, bildiklerini, öğrendiklerini, heybesinde var olan mesleki deneyimleri, ahlaki yaklaşımları, entelektüel becerileri öğrencilerine ve diğer meslektaşlarına aktarmayacak ise ne bildiğinin ne öğrendiğinin ne olduğunun ne önemi olabilir ki? Ne yediği ne içtiği nasıl yaşadığı ne bildiği ne öğrendiğinin de pek bir önemi yok aslında; topluma nasıl sunduğu nasıl aktardığının önemi var! Hani derler ya, arı su içer bal verir, yılan su içer zehir akıtır diye. İkisi de su içer ama biri bal biri zehir sunar çevresindekilere. Burada asıl olan eğitimcilerin zihinsel yapısı, hayata bakışı, yaşantısında karşılaştığı olaylar örgüsünü nasıl yorumladığıdır. Olaylara yaklaşımı kendi bakış açısını ele verir. Argo dili kullanan, hakaret içerikli bir üsluba sahip olan bir eğitimcinin su içip zehir akıtan yılandan farkı kalır mı? Nicelik olarak belki azdır, bir elin parmaklarını geçemeyecek kadardır belki de ama böyle örneklerle karşılaşınca öğretmenlik mesleği adına üzülüyor, bu eğitimcilerin temas ettiği herkes adına kaygılanıyorum.

Bu tür eğitimcileri gözlemlediğinizde bulundukları sosyal çevre içerisinde lider olayım derken tam aksine yalnızlaşmışlardır. Kimsesizlerdir. Sevilmezler. Sözü dinlenmez. Ciddiye pek alınmazlar. Kendine sözü geçmeyenin başkasına sözü geçer mi? Kendini değiştirmeyen insan başkasını nasıl değiştirsin? Kendini eğitmeyen başkasını nasıl eğitsin? İnsan önce kendine, özüne dönmeli. Yontmalı kendini. Törpülemeli. Pek çok yazımda yazdığım aforizmayı burada da yazayım; topluma en çok dokunan ve toplumu en çok dokuyan kişi öğretmenlerdir. Ama her öğretmen öncelikle kendine öğretmenli, kendini eğitmeli!

Bu yazıyı yazama neden olan durum geçtiğimiz günlerde bir ortamda denk geldiğim bir eğitimcinin argo içerikli üslubu, nahoş olan söylemleri ve bulunduğu sosyal ortam tarafından kabul görmeyişine şahitlik edişimdir. Belli bir yaşı almış kişilerde davranış değişikliği oluşturmak da zordur; yoksa konuşursunuz, yanlışını kendisine iletirsiniz, farkındalık oluşturursunuz değişir düzelir. Ama belli bir yaşı almış belli bir mesleki deneyime sahip bireylerde davranışı değiştirmek de oldukça zordur.

Kendini değiştirmeyen insan öğrencilerini, sosyal çevresini, ailesini, eşini dostunu nasıl değiştirsin?

Değişime herkes önce kendinden başlamalı! Ve bu, eğitim sistemimizin örtük birinci kuralı olmalı!