Bizim Yapmadığımızı
Bizim yapmadığımızı Çeltik (Celtic) taraftarı yapıyor. Bizim yapmadığımızı İspanyollar yapıyor. Bizim yapmadığımızı Hollandalılar yapıyor, Amsterdam taraftarları yapıyor… Bizim yapmadığımızı İrlandalılar yapıyor…
Biz ne yapacağız, bilemiyorum, bilemiyoruz... Allah’ım bize bilebilme basireti, yapabilme cesareti göster.
Bizim futbol takımlarımız, ağzıyla kuş tutsa, dünyanın en prestijli kupasını alsa durup da yüzlerine bakmam. Onların lafını etmem. Onlardan bahsedilen bir ortamda bulunmam. Şimdi denilebilir ki yahu her şey tamam da futbol takımlarımız mı, millî takımımız mı İsrail’e destek veriyor. Evet o da doğru… İsrail’e doğrudan destek veren, soykırıma destek olan firmalarla sponsorluk anlaşmaları yapmadılar mı? Tesislerinde, kafelerinde hâlâ İsrail malları tüketilmiyor mu? Evet tüketiliyor.
Kalbimiz Ege’de kaldı demişti ya şarkıcı bizi de maziye götüren şarkılarda kaldı kalbimiz. Çocukluğumuzda Fenerbahçe şampiyon marşlarını hatırladıkça nefret ediyorum. “Re re re ra ra ra Galatasaray Galatasaray cimbombom” ya da
“Sevemez kimse seni, benim sevdiğim kadar.
Beşiktaş sen olmasan, yaşamak neye yarar.”
Trabzon için neler söylemedik neler… Ne şarkılar besteledik.
“Biz dar sokaklarında
Dinmeyen yağmurunda
Kendimizi bulduk
Rengine tutulduk
Aşık olduk biz sana
Günleri tükettik
Ömrümüzü verdik
Bordo Mavi uğruna”
Bütün bu marşlardan, bu marşları dile getirenlerden nefret ediyorum. Oysa bugün buruk bir temaşâ ile karşı karşıyayız. Çocuklarımız maçları izliyor. İzlemesek diyorum, olmuyormuş. Arkadaşları arasında küçük düşüyormuş. Onların arkadaşlarına peki bu şuuru kim verecek. Orası belli değil. Belli olan bir şey var. Çocuklarımızın medyadan, sosyal medyadan aldıkları eğitim okul eğitiminden-öğretiminden daha fazla…
Şimdi yazar Mustafa Kutlu üzülmüştür. Muhtemelen meşhur kitabını tahattür ederek ya tahammül ya da sefer diyecektir. Allah ona da sabır versin. Artık zihinleri tağşiş eden
bu profesyonel futbol takımlarından amatör mahalle takımlarını destekleme kararını alır diye düşünüyorum. Belki aşağı mahalle ile yukarı mahalle’nin gazozuna maçlarına katılım sağlar.Onlara dair yazılar yazar. Bireysellikten toplumsallığa doğru yol alır. Yokuşa Akan Sular hikâyesi gibi romanesk takılır.
Günümüzde fotbol sekötüründe insan yapısının kültür seviyesini az çok anlarız. Dünya görüşleri bakımından, dünyaya bakışları,açısından,geleceğe dair umutları açısından çoğumuz aynı fikirdeyiz. Bunlara söylecek sözün en son söz olmasını tavsiye ediyorum. Futbol’u mukaddes bir hale getiren şirketlere, ticarî kurumlarla bizim alıp vereceğimiz var. Bir de aydın insanların gündemine dair itirazımız var.
Geçenlerde yazar Peren Birsaygılı Mut bir konuşmasında şöyle demişti. “Bugün ülkemizde Filistin konusunda büyük bir teorik boşluk var. Siyonizmle mücadele için yapılması gereken tek şey, her alanda düzenli ve istikrarlı çalışmadır. Toplumun gazını alan büyük büyük lafların, tozpembe hayallerin, hamasi söylevlerin ve ağıtçılığın tek bir faydası bile yok.” Peren Hanıma katılmamak elde değil. Evet ülkemizde Filistin hakkında büyük bir teorik boşluk var. Hiç olmazsa Millî Eğitim bakanlığımız öğrencileri Gazze’ye götüremiyorsa Çanakkele şehitliğine götürsün. Sade öğrenciler değil, yazarlar, aydınlar, sanatçıları da bu şehitliğe götürsün. Orada Gazze,Filistin,Halep,Beyrut,Kudüs da ha iyi anlaşılır.
Cari anlamda Filistin hakkında teorik boşluk retorik dolgu ile doldurulmaya çalışılıyor.
Bu da geleceğe dönük her türlü mücadele için makul olan zeminin kaybedilmesine sebep oluyor. Ayrıca Gazze’yi dünya ve ülke gündeminde tutmak için hamasî ve asabî söylemlere de ihtiyacımız var. Hayallerimiz de var… Zira hayal hedeftir… Hedef olmadan düzenli ve istikrarlı çalışmaların başarıya ulaşması da mümkün değildir
Cumhurbaşkanımıızn da altını çizdiği gibi siyonist tehlike karşısında tetikte olmak, önlem almak, duruş sergilemek ve mücadele etmek her mümin kulun vazifesidir.