Barış, psikolojiyle başlar!
Çatışmaların, şiddetin ve silahın
egemen olduğu bir kültürde ve kimlikte barış çok derin anlamlar ifade
etmemektedir. Barışın çözüm ve yol olarak anlaşılması için zihniyetin barışa yönelimli
olması lazımdır. Barış yönelimli zihniyetin temel kabulu şudur: Barış, yöndür
ve yoldur. Çatışma yönelimli zihniyetin temel kabulü ise tamamen zıd bir
karakter göstermektedir: Çatışma yöndür ve yoldur. Barışı yol ve yön olarak
kabul eden zihniyet, sorunların ve çatışmaların
barış perspektifi çerçevesinde çözüme kavuşturulmasının arayışında olur. Barış
yönelimli bir zihniyete ve kültüre sahip olmak için barış yanlısı sosyal ve
eğitimsel bağlamların olması lazımdır. Barış yönelimli zihniyeti destekleyen
bir sosyal ve eğitimsel bağlamın yokluğu durumunda, barış adına söylenilen ve yapılan
hiçbir şeyin derinliği, sahiciliği ve kalıcılığı olmayacaktır.
Barış, sadece politikacılara
bırakılmayacak kadar çok önemli bir iştir. Barışın sadece politikacıların
tekelinde olduğu, barışa dair bütün girişimlerin politikacıların iktidar
mücadeleleri bağlamında kurgulandığı bir ortamda, barış sadece şark
kurnazlıklarını örten bir maskeden öte bir işlev görmeyecektir. Barışın bir
zihniyet, kültür ve kimlik olarak içselleştirilmesi, anlamlandırılması,
anlaşılması ve anlatılması çok önemlidir.
Barışın gelişmesi için uygun ve
olumlu bir psikolojiye ihtiyaç vardır. Barış yanlısı psikoloji, güven ve
işbirliğini esas alan psikolojidir. Bir toplumun insan sermayesi ve kaynağı,
ancak güven ve işbirliğiyle oluşturulabilir. Irksal, kabilesel, etnik, dinsel,
mezhepsel, cinsel ve kültürel çatışmaların ateşini yakmamak konusunda özel bir
duyarlılık, barış yanlısı psikolojinin temel bir özelliğidir. Ağzından kan damlayan, tehditlerle ve güç
gösterileriyle herkese diz çöktüreceğini iddia eden söylemlerin, barışa hiçbir
katkısı olmadığı gibi, çatışmayı
besleyen ve derinleştiren bir etkisi bulunmaktadır. Güvensizliğin, vehimlerin
ve şüphelerin egemen olduğu bir yerde taraflar, barışa psikolojik olarak hazır olamamaktadırlar.
Kırılmaların, kırgınlıkların ve kırmaların salgın haline gelmemesi için
kişilerin, grupların ve güç yapılarının empati kapasitelerinin gelişmiş olması
lazımdır. Ötekini anlamayan ve kendisini onun yerinde düşünmeyen ve düşlemeyen kişilerin,
grupların ve güçlerin, ötekiyle barış yapması ve anlaşması çok zordur. Barış,
sadece bir siyasal bağlam işi değildir. Barışın kendisine özgü bir psikolojik
bağlamı vardır. Barış, psikolojiyle başlar.
Çatışmalı bir bağlamda taraflar,
birbirleri hakkında olumsuz ve yıkıcı algılara ve ilişkilere sahiptirler. Barış,
taraflar arası ilişkilerin doğasının değiştiriilmesidir. Tarafların birbirleri
hakkındaki algılarının değişmesi, barış
için arzu edildiği gibi, aynı zamanda gerekli olan bir konudur. Birbirini
düşman, tehdit, tehlike ve risk olarak algılayan tarafların, birbirleriyle yeni
ilişkiler geliştirmesi, birbirini yeni partnerlar olarak görmeleri mümkün değildir.
Barış için uygun bir psikolojik zeminin oluşması, tarafların karşılıklı
algılarında birtakım değişmelerin ve dönüşümlerin olması gerekmektedir.
Çatışmacı zihniyet, her şeyi bir çatışma aracı ve alanı olarak
görmektedir. Çatışma alanlarının ve konularının dışında tarafların biraraya
gelebileceği üçüncü bir iletişim ve ilişki alanının inşa edilmesi için çabaya
gereksinim vardır. Üçüncü bir alan oluşturulmadan her şeyin çatışma torbasının
içine atılması, taraflara yeni bir yaşam alanı oluşturmalarına fırsat
vermemektedir. Barış zihniyeti,
tarafların biraraya gelebilecekleri, her şeyi çatışma konusu haline
getirmeyecekleri yeni bir psikolojik-sosyal-siyasal-kültürel alanı inşa
etmelerini zorunlu kılmaktadır.