İnsanlar, sürekli olarak kendilerini bir gruba, diğer insanları da farkı  gruplara ve kategorilere mensup olarak konumlandırırlar. Grup içi ve grup dışı  tutumların  nasıl  şekillendiği ve oluştuğu  önemli  bir konudur. Farklı gruplara, kimliklere ve kültürlere yönelik geliştirilen  ırkçılık,  olumsuz, yıkıcı, ahlaksız, akılsız ve  aşağılık bir tutum, ideoloji, kimlik ve politika olarak karşımıza çıkmaktadır.

Irkçılık,  olup biten, geçmişte kalan  bir pis ideoloji, tutum, ideoloji ve zihniyetten ibaret değildir. Irkçılık, siyaset, toplum, yönetim, kültür, eğitim, sağlık alanlarında üretilen,  pratiğe sokulan ve  yaşatılan  bir kirlenmişlik, çürümüşlük ve  çıldırmışlık halidir. Irkçılık,  her yerde vardır ve etkili olmaktadır. Herhangi bir grubun, çoğunluğun  geleneksel  sosyal değerlerini ve  kültürlerini ihlal ettikleri ve onlardan farklı oldukları  iddiasıyla aşağı, öteki, tehlike ve tehdit olarak sunulmaları,  ırkçılığın  sürekli olarak üretilmesi için  arkasına sığınılan  kirli ve karanlık bir gerekçedir.

Hiçkimse ırkçı olduğunu  kabul etmemektedir. Irkçı olduğunu kabul etmemesine rağmen  siyasetçi, şair, yazar, yorumcu,  trol,  akademisyen, mühendis, yönetici, sosyal medya fenomeni gibi konumlarda bilinen  birçok kişi,  ırkçı görüşleri benimsemekte ve ifade etmektedir. Irkçı olan kişiye  ırkçı demek bir zorunluluktur, gerekliliktir ve ihtiyaçtır. Irkçıya ırkçı dememek, ırkçılığın  sinsi ve sistematik bir şekilde topluma sinmesine, yayılmasına ve  yozlaştırmasına neden olmaktadır.

Irkçılığın   ürettiği temel duygu, kin ve nefrettir. Irkçı kişi, kendisi dışında kendisine benzemeyen bütün  insani farklılıklara kin duymakta ve onlardan nefret etmektedir. Irkçılığın  davası, kin ve nefrettir. Irkçılık, kinini ve nefretini beslemek için sürekli olarak kendisine farklı sosyal grupları, kimlikleri ve  kültürleri  sindirmek ve silmek için hedef olarak seçer. Irkçılığın kin ve nefretini tatmin etmek mümkün değildir.

Irkçılık, bütün kindarlığını ve nefretini kutsal ve yüce dava olarak sunar. Kindarlık ve nefret duygularıyla çıldıran ırkçılar,  her yerde ve mekanda  farklı insanlara  saldırmanın, onları sindirmenin kendilerinin  görevleri ve ayrıcalıkları olduğu    yanılgısı içindedirler. Irkçıların  hiçbir yüce ve kutsal davaları yoktur. Irkçılar, güç mücadeleleri için kullanılan, insanlıklarını yitirmiş ve diğer insanları da   etkisizleştirmeye  programlanmış  duygusuz, duyarsız ve düşüncesiz güruhlardır.

Irkçıya, ırkçı olduğunun   söylenmesi lazımdır. Irkçılık, vatanseverlik değildir. Irkçı kişi, vatansever değildir. Irkçı kişinin vatansever olarak görülmesi, ırkçılığın   toplumda yaygınlaşmasına ve meşrulaşmasına neden olmaktadır. Irkçılık, vatanseverlik değil, insan düşmanlığıdır, nefretidir ve kindarlığıdır. Vatanseverlik, hiçbir şekilde ırkçılığa maske olarak kullanılamaz.

Irkçılar, sadece kendi menfaatleri,  güçleri, rahatları ve  imkanları için  çalışırlar. Irkçıların gündeminde  ait oldukları grubun, ırkın veya  milletin çıkarları yoktur. Bir milleti ve vatanı savunduklarını söyleyen  ırkçılar, aslında kendi kirliliklerini, karanlıklarını ve kaprislerini  savunmaktadırlar. Irkçıların  umurlarında olmayan tek şey, insan, vatan ve millettir.

Irkçılık, bir din, mezhep, millet, ideoloji, cinsiyet adının arkasına sığınılarak   yapılabilir.Mezhepsel ırkçılık, dinsel ırkçılık, milliyetçi ırkçılık, ideolojik ırkçılık, cinsiyetçi ırkçılık ve  mülteci düşmanlığı gibi ırkçılık biçimleri, her gün karşımıza  çıkan, toplumu kemiren,  ayrıştıran ve çatıştıran   söylemler ve uygulamalardır. Kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık ile  bir mezhep grubuna yönelik ayırımcılığı ve şiddeti birbirinden ayırdedemeyiz. Irkçılık sürekli olarak şiddet üretmektedir.  Mültecilere karşı şiddeti  destekleyen ve  yaygınlaştıran ırkçılık, aslında kadına karşı şiddeti de beslemektedir. Kadına karşı şiddetin yüksek ve yoğun olduğu yerler, aslında ırkçılığın   etkili olduğu yerlerdir. Irkçılığın bütün biçimlerinden,  nefretinden, kininden ve şiddetinden arınmak ve uzak durmak,  her bireyin  ahlaki ve insani sorumluluğudur.