Rifat el-Arir, anılmayı, hakkında uzun uzun konuşulmayı, yazılar yazılmayı ve asla unutulmamayı hak eden bir isim. Gazze’nin Şucaiye Mahallesi’nde doğan, Gazze İslam Üniversitesi’nde İngilizce bölümünü tamamlayıp, University College of London’da yüksek lisans yapan ve sonrasında da Malezya Putra Üniversitesinde İngiliz Dili ve Edebiyatı alanında doktora yapmış değerli bir isimdi Rifat el-Eririr. Dili geçmiş zaman kullanıyorum çünkü bu güzide isim 6 Aralık 2023’te iki kardeşi ve dört yeğeni ile birlikte şehit oldu. Şehadetinden iki gün önce de ne yazık ki eşi, kızı ve torunu başka bir bombardımanda şehit düşmüştü.
Bir şair olan aynı zamanda öyküler yazan el-Arir, işgalci İsrail’in 2014 yılında gerçekleştirdiği Dökme Kurşun adlı saldırıları sonrası harekete geçmiş, ablukaya, saldırılara ve cinayetlere tanıklık eden öğrencilerine hikâyeler yazdırmış ve bunları da ve Türkçe’ye İntifada yayınları tarafından Gazze Cevap Veriyor adı ile çevrilen Gaza Writes Back kitabını yayınlamıştı.
İşgalci İsrail’in kara propaganda çalışmalarına karşı Filistinli genç yazarların yaratıcı, yüzü geleceğe dönük yazıları işgale karşı kelimeler yoluyla direnmenin bir sembolü hâline geldi. Gazze’de saldırılarda ölümle her gün yüzleşen, yokluğun, hastalıkların ve belirsizliğin ortasında kalan bu insanlar yazma eylemini küçümsemek yerine bilakis bir tutkuyla hareket ederek ellerine kalemlerini aldılar ve öykülerini yazdılar.
Hikâyelerdeki ana temayı toprak, mekân, ölüm, vatan, ağaç gibi kavramlar/semboller oluşturuyordu. Yurtları işgal altında olan, hemen her gün ölümle burun buruna yaşayan, köklerinden sökülüp atılmak istenen bu insanların yazacakları öykülerde de elbette bunlardan izler olmalıydı. Rifat el-Arir, kitabın yazılış amacını şöyle özetliyordu: “Gazze cevap yazıyor, çünkü hikâye anlatımı, Filistin ulusal kimliğinin ve birlikteliğinin inşa edilmesine yardım etmektedir. Gazze cevap yazıyor, çünkü ortada kurtarılmayı bekleyen bir Filistin vardır; şimdilik hiç değilse metinsel düzeyde. Gazze hikâyeler anlatıyor, çünkü Filistin bir kısa hikâyenin menzili içindedir.” (Gazze Cevap Yazıyor, s. 24-25)
“Filistin bir kısa hikâyenin menzili içindedir.” diyen kitapta birbirinden kıymetli 15 yazara ait çok değerli öyküler var. Semiha Elvan’ın Gazze’de Diş Ağrısı başlıklı öyküsü de bunlardan biri. Savaşın, soykırımın orta yerinde bir Gazzelinin dişi ağrımaya, acı acı sızlama başlarsa ne olur? Gündelik hayata ait bu küçücük meselenin, bir insan hayatındaki önemi yadsınamaz. Böylesine bir sorunla o yokluğun içindeki kardeşlerimizin nasıl başa çıktığını anlatan bir yazı bu. O kadar değerli, o kadar incelikli ki Gazze’deki toplama kamplarında gezmek isteyen, oralara tanıklık etmek isteyen herkesin muhakkak okunması gereken bir metin bu.
Lütfen Öldürmek İçin Ateş Edin başlıklı öyküsüyle Cihan el-Ferre, metnine şu cümlelerle başlıyor: “Ödevimin yazılı çıktısını almadığım için kendimi mi yoksa İsrail’i mi suçlamam gerekir bilemiyorum.” (s.97) Jeneratöre mazot almayı unutan amca metaforuyla başlayıp en basit işler için bile büyük emeklerin harcandığı Gazzelilerin gündelik hayatına ışık tutuyor bu metin. İşgalcilerin ev baskınları, ölmeyip yaralı kalan ve bunun akabinde daha büyük sıkıntılarla baş etmeye çalışan ve görmezden gelinen insanların hikâyesini yazıyor genç Cihan.
Rifat el-Arir de “Ev” adlı öyküsünde okuyanın tüylerini diken diken eden şu cümleyi kuruyordu: “Ebu Salim evine ulaşmayı umuyordu; oğlu ise vurulmamayı ya da daha beteri, tutuklanmamayı umut ediyordu.” (s. 133)Eve sağ salim ulaşmaya çalışan babaların öyküsünü, yıllar sonra evlatlarıyla sığındığı kardeşinin evinde bombayla şehid olan Rifat’ın kaleminden okumak o kadar acı ve hüzünlü ki. Tarifsiz bir sızı ile öyküyü okuyorsunuz; o sızı yakanıza asılı kalıyor, bir ömür taşınmak üzere.
İlham Hillis, Ansızın Kaybedilen’de, Gazze’de toplama kamplarında gündelik hayatı, mahremiyet meselesini, okuduğu yazarları yazarken; Şehd Avadallah, Bir Seher Vaktinde isimli yazısında şu cümlelerle bizi adeta dağlıyor: “Babam hepimizin kendi odalarını bırakıp topluca yemek odasında uyumasını önermişti. Çünkü Gazze’de gece gündüz devam eden bombalamalara bağlı olarak odalarımızdaki pencereler kırılabilirdi. Topluca yemek odasına taşındık.” (s.170) Bombalamalar esnasında Gazze’de evlerde neler yaşanıyor, ne tür tepkiler veriliyor, nasıl hareket ediliyor? Tüm bu sorulara cevap bulacağınız bir metinle karşınızda duruyor Şehd Avadallah.
Aye Rabah, Yara izleri’nde, “Yemin ederim ki herkesin bir yara izi varken” (s.193) derken ne kadar doğru söylüyordu. Gazze’de yaralı olmayan kimse yok. İş daha da büyüdü artık. Gazze’de Aksa Tufanı yaşanan soykırım sonrası yeryüzünde yaralı olmayan Müslüman, daha geniş bir çerçeveyle yaralı olmayan vicdan sahibi insan yok. Hepimiz yaralıyız. Öyle ya da böyle hepimizde Gazze’den izler kaldı.
2014’te yayınlanan, Türkçe’ye 2016 yılında çevrilen Gazze Cevap Yazıyor, hâlen tüm güncelliğini, tazeliğini ve sıkı duruşunu koruyor. Şehid Rifat el-Arir’in bu çabası daha çok okunmayı ve yazılmayı hakediyor.