Savaş ve edebiyat
Herkes nefesini tutmuş ‘Üçüncü Dünya Harbi’nin başlama ihtimalini düşünüyor. Altı aydan beri çoğu bebek, çocuk ve kadınların hunharca katledildiği bir soykırım yanı başımızda, Filistin’de uygulanıyor. Dünyanın egemen güçleri, zalimlerin yanında saf tutmuş. Büyük çoğunluk ise sesini çıkarmıyor. Etrafa kahrolasıca puslu bir hava hâkim. Barbar Siyonistler, her gün pervasızca cinayet işliyor. İnsanlık düşmanı olan emperyalist Beşli Çete (İsrail, ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya) bütün insanların huzurunu kaçırıyor. Bu tehlikeye karşı Türk dünyası, İslam âlemi ve hür dünya birlik olmak zorunda!
Bugünlerde çok değerli bir kitap okudum. Prof. Dr. İnci Enginün’ün Savaş ve Edebiyat isimli eseri, Dergâh Yayınları’ndan okuyuculara ulaştı. Şükürler olsun ki, mümtaz hocalarım oldu. İnci Hoca’ya talebe olma talihine erişenlerdenim. Edebiyatımızı bir bütün olarak gören ve bize de gösteren Hocamızın imzasının bulunduğu külliyat, bir bakıma muhtasar bir ‘Türk Edebiyatı Tarihi’dir. Geniş ufuk, derinlikli bakış ve objektif yaklaşım bizi kaynaklarımıza taşıyor.
“Mütareke’ye Kadar İki Meşrutiyet Dönemi” alt başlığını taşıyan eser, yazarımızın muhtelif zamanlarda ve yerlerde neşredilmiş makalelerinden oluşuyor. “II. Meşrutiyet birbirinden farklı fikir tartışmalarının da yaşandığı bir dönemdir. Köklü olmayan demokrasi tecrübesi ve particilik ülkenin en can yakıcı özelliğidir. Bu dönemin önemli konusu savaştır. Hem cephe hem de cephe gerisindeki yıkıntılar edebiyatçılarımızın işledikleri en önde gelen konudur.” diyen Enginün, devam ediyor: “Kitaba ad olan Savaş ve Edebiyat bu devrenin belirleyici özellikleridir. Savaş, millî birliği şart koştuğu gibi ister istemez öğretici, kahramanlığın övgüsü olan yazıları da ister.”
Önsöz’le birlikte “İkinci Meşrutiyet’in Hatırlattıklarından” başlıklı muhtevalı makale, eseri okurken nasıl zengin bir fikir ve his coğrafyasına açılacağımızın müjdesini veriyor. Her makale, bizi farklı dünyalara, öte iklimlere kanatlandırıyor. “Türk Edebiyatında Zirve Şahsiyetler” iddialı bir başlık sanılabilir. Âdeta yüce dağlar arasında dolaşacağımızın işaretini veriyor. Ama Hocamız başta uyarısını yapıyor: “Zirve şahsiyetler dediğimiz zaman eseriyle ilgi/tepki uyandırmış, takipçileri çıkmış ve eserleriyle dönemine damgasını vurmuş ve sonraları daima gündemde kalmış, yetişen nesiller üzerindeki etkisi sürekli olmuş kişileri kastediyorum.” İşte doruktaki o isimler: “Namık Kemal, Abdülhak Hâmit Tarhan, Ahmet Mithat, Tevfik Fikret, Halit Ziya Uşaklıgil, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Halide Edib Adıvar, Mehmet Âkif Ersoy, Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı. Herkes bu listeyi kendine göre daha da uzatabilir tabii. Daha yakın dönemlerden isimler eklenebilir. Modern fikir hayatımızı yönlendirmiş öncü şairler de ilave edilebilir. Ancak bunun sonu yok! Netice itibariyle Hocamızın bu makalesi, davetli olduğu bir üniversitede yaptığı konuşmanın metnidir. Hocamın ilmî disiplinini ve titizliğini çok iyi biliyorum. Keşke, başta Enginün Hoca ile birlikte emsal akademisyen ve yazarlarımızın bütün konuşmaları deşifre edilip kitaplaşsa ve ilim âleminin istifadesine sunulsa. Zira birçok faydalı konuşma, su üstündeki yazı gibi kaybolup gidiyor. Allah’tan, son yıllarda bazı sempozyumların tebliğleri kitaplaştırılmaya başlandı.
Büyük boy 284 sayfalık eser boyunca, birçok edebiyatçımız ve muhtelif yönleri üzerinde durulan makaleler önümüze çıkıyor. Mesela: “Eğitimci Fikret”, “Cenap Şahabettin’in Tevfik Fikret’i Görüşü”, “Cenap Şahabettin ve Dil”, “Cenap ve Arap Diyarı”, “İstanbul’da Bir Ramazan”, “Günümüze Etkisiyle Halit Ziya”, “Halit Ziya’da Kişi Adları”, “Süleyman Nazif’in Edebiyatımızdaki Yeri”, “Türk Şiirinde Kadın Konusu”. Burada başlıkları zikredip geçiyoruz ama her makale, zorlu araştırmaların, zahmetli incelemelerin, meşakkatli tetkiklerin sonucu ortaya çıkmıştır. Mesela “Ali Ekrem Bolayır’ın Yayımlanmamış Şiir ve Mektuplarından” yazısı tam 16 sayfa. Devam eden metinlerde Süleyman Nesib, Ahmet Kemal Akünal, Esat Rıza Bey ve İdris Sabih adları geçiyor. Ziya Gökalp ve Ahmet Haşim hakkındaki seri yazılar, sosyoloğumuzu ve şairimizi daha yakından ve bilinmeyen cepheleriyle tanımamızı sağlıyor. “Çanakkale’den Yeşeren Umut (Çanakkale Zaferi’nin Edebiyata Aksi)” vatan sevgisinin şairlerimizde ve yazarlarımızdaki tezahürünü gösteriyor. Hemen ardından gelen “Teğmen İbrahim Naci’nin Allahaısmarladık: Çanakkale Savaşı’nda Bir Şehidin Günlüğü” kitabı ile ilgili inceleme yazısı bir bütünlük arz ediyor. “Vatan Edebiyatımızın Nesir Antolojisi” hazırlansa, bu iki makale mutlaka güldestede yer almalıdır. Esasen bütün makaleler, tesbih taneleri gibi birbirini tamamlıyor. Bu arada ilk kez yayımlanan bir yazıyı da görüyoruz: “Edebiyatta Yalanın Yeri.” Meraka değer bu makalede çarpıcı bir bakış açısı, dikkat çekiyor. İnancımızda ve kültürümüzde yalanın yeri yok, amenna! Ya edebiyatımızda? İnci Hocamızın bütün çalışmaları gibi Savaş ve Edebiyat da mükemmel bilgilerle dopdoludur. Sürükleyici üslup sayesinde kolay okunuyor, rahat anlaşılıyor. Okurken istifade ettiğim bu seçkin eseri herkese, bilhassa edebiyatseverlere tavsiye ediyorum.