Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 May 2023

Kendimizden başlamak

Son yıllarda kendimizle ilgili görebildiğim şöyle bir gerçek var; çok güzel projeler üretiyor, hayaller kuruyor, hedefler belirliyor, idealler çiziyor fakat nereden işe başlayacağımızı sanki bilmiyoruz… Böyle olunca da yol almakta zorlanıyor, umutlarımız kırılıyor, heyecanımız tükeniyor…

Gerçekten işe nereden başlamak gerekiyor?..

Sözü dolandırmadan söylemek gerekirse kuşkusuz kendimizden başlamak zorundayız…

Ham hayallerin peşinden koşmak yerine bir an önce kendimizden başlamayı başarabilirsek sorun büyük çapta çözülmüş olacaktır… O zaman tükenmişlik hissinden kurtulmakta kolaylaşacaktır…

Başkalarından beklemek değil, kendimizden başladığımız zaman hayatımız ve hareketimiz bereketlenecektir, hedef kitlenin yüreğinde makes bulacaktır…

Bundan dolayı ilk başlatan, ilk terleyen, ilk bedel ödeyen, ilk işin çilesini çeken biz olursak zorlukları aşar amacımıza ulaşırız…

Bu dava ısmarlama ile olmuyor, ihaleye çıkarmakla hiç olmuyor, elini taşın altına sokmadan sonuç vermiyor…

Hele hele erteleyerek, topu taca atarak, bir şeyler yapıyormuş gibi görünerek, yağdan kıl çeker gibi işin içinden sıyrılarak, işi kurnazlığa dökerek hareket edersek kulluk yolunda sınıfta kalırız…

Evet değişim diyoruz, ancak değişmesi gerekenlerden biri de kendimiz olduğunu unutuyoruz… Hep başkasından bekliyoruz, istiyoruz ve habire suçlu arıyoruz… Sonuçta havanda su dövüyoruz…

Öncelikle sorgulanması, değişmesi, düzelmesi gerekenin kendimiz olduğu gerçeğini ıskalıyoruz…

Kimseyi değil önce kendimizi konuşmak, kendimizi tanımak, kendimizi keşfetmek durumundayız…

Kendimizi önemsemekle kalmayıp öne çıkmamız, elimizi taşın altına sokmamız, risk almamız kaçınılmazdır… Çünkü önce kendimize karşı samimi, dürüst ve ciddi olmamız gerekiyor…

O zaman el attığımız işlerin hakkını verebilir ve başarırız…

Kendimiz için doğrucu Davut olursak kazanırız…

Varsın köyden kovulan, musibete maruz kalan, başına bela alan biz olalım, fakat güzel işlerde ilk ‘’Besmele’’ çeken biz olalım…

İyiliğin ihyası, kötülüğün imhası bizim özelimizde başlamalı… Yani kendi nefsimizde, ehlimizde, evimizde… Kendi gözümüzdeki merteği görmez, başkalarının kusurunu sıralarsak hiçbir sonuç alamayız…

İman edenler ne zaman inandırıcı olabilir?..

Kendi iç tutarlılıklarını sağladıkları vakit…

İlkeli olmak ne demektir?.. Kendi inanç değerleri ile çelişmemek… İhlas, istikamet ve istikrardan kopmamaktır…

Kendi özümüze özümsetemediğimizi başkasına nasıl önerebiliriz?..

Erdem nedir?.. Kendimizi eleştirebilmektir… İğneyi kendimize batırabilmektir…

‘’Andolsun nefsini kınayıp durana.’’ (Kıyame, 2)

‘’Ben nefsimi temize çıkarmam…’’ (Yusuf, 53)

’Kalbim temizdir’’e sığınmadan, çirkin çağrılar karşısında ‘’Ben Allah'a sığınırım.’’ diyebilmek… İşte marifet, keramet budur…

Müstağnileşmeden, mağrurlaşmadan mütevazı kimliklerimizle yeryüzü sınavımızı yani şahitliğimizi güzelce sürdürebiliriz.

Biz bu güzelliği kimden aldık?

Yeryüzünün gelmiş geçmiş en güzel örnekliğine sahip Hz. Muhammed (sav) den..

El-Emin’in en büyük özelliği neydi?

Hep kendinden başladı… O sadece bir konuşan, vaaz eden değildi… Sahaya ilk inen oydu… İlk direnen oydu… İlk acı çeken oydu…

O sadece fikir üretmedi, fiilen arazi de oldu…

İlk ayağa kalkan, ilk uyaran oydu…

Faizi yasakladığında ilk olarak amcası Abbas b. Abdülmuttalib'den başladı…

Cahiliyedeki kan davalarını kaldırırken ilk yakın akrabası Rabia b. El-Haris b. Abdülmuttalib'in davası oldu…

Fetih günü Kâbe'nin anahtarını amcasının oğlu Hz Ali'nin elinden alıp ilk sahibi Osman b. Talha'ya teslim etti… İmtiyaz yoktu…

Sade bir yaşamı ilk önce kendi hane-i saadetinde uyguladı…

Hz. Fatıma kendisinden yardım istediğinde vermedi, önceliğim Ashab-ı Suffe dedi…

İşe kendinden başladı… Onun farkı buydu… Evet bizler ilklerden olmakla emrolunduk… İlk nedamet, ilk feragat, ilk gayret bizim olmalı…

İlk çağrı, ilk çığır, ilk iz bizden olmalı…

İlk kıvılcım bizde çakmalı…

‘’Şehrin en uzak yerinden koşarak gelen ilk delikanlı’’ biz olmalıyız…

Aleme nizamat vermeden önce kendimize çeki-düzen vermeliyiz…

‘’Siz insanlara iyiliği emrettiğiniz halde, kendinizi unutuyor musunuz? (Yoksa kendinizi sorumsuz mu sanıyorsunuz?) Halbuki siz üstelik Kitabı (Kur’an'ı) da okuyor (Allah'ın emirlerini de biliyor)sunuz. (Buna rağmen) Hâlâ akıllanmayacak )ve yanlışınızı anlamayacak) mısınız?’’ (Bakara, 44)