Yerküreyi yeniden dizayn etme iddiasında bulunan hakim paradigma dini ve dindar kesimleri ciddi bir paradoks ile karşı karşıya bıraktı…
Tüm baskı yöntemlerini profesyonelce kullanarak kendi sistemine entegre olmayanları baskıcılıkla suçladı…
Algı operasyonları, idrakleri manipüle etme manevraları İslam’ı değerleri ve kulluk disiplinini imha ve ifsada devam ediyor…
Doğrusu baskıya ve baskıcılara savaş açanların baskısı altındayız…
Batı kaynaklı modern hayatın hakim zihniyeti geleneği dışlıyor, cemaati küçümsüyor, baskıcı bulunuyor… Aileye bile tepkili… Baskıcılar kategorisine ailede dâhil edilmiş durumda…
Kişi özgürlüğünün kısıtlandığı iddiasında…
Yeni kuşakların nefsini okşayan yeni tuzaklarla yüz yüzeyiz…
Anne, baba, karı, koca, hoca, bir çırpıda herkes oldu baskıcı(!)
İnsanı ve değerleri koruyan tüm önlem ve öneriler baskı olarak tanımlandı… Din, cemaat, mahalle, aile, gelenek, şahıs, kurum, ne varsa hedefe konuldu… Öfke kusuldu… Nefret sunuldu…
İnsanlığı yoldan çıkarmanın yeni yöntemleri bulundu, dahi sinsi ve sarsıcı…
“Baskılara boyun eğme!’’
Baskıdan kastedilen nedir? Baskıcı kimdir?
Şerre, münkere, şeytanlıklara engel gördükleri herkesi ve her şeyi baskı unsuru olarak tanımladılar…
Başta yüce İslam’ın sunduğu hayat nizamını, kulluk disiplinini…
Kitap, kutsal, kıble, kural, kriter, kanun, kurum ve hiç kimseyi tanımamak ve takmamak…
Başına buyruk hareket etmek… Canının istediği gibi yaşamak.
Arzuların emrine girmek…
“Beni rahat bırakın, kendi hayatımı yaşamak istiyorum.’’ savı ile savrulan gençlik…
Öyle ki kimse kimsenin özeline ve özgürlük alanına girmeyecek ve eleştirmeyecek… Artık haramdan, günahtan, kötülükten, yasaklardan bahsedilmeyecek… Aksi takdir de ismin ” baskıcı”ya çıkacak…
İnsanlarımız uyarılara kapalı, öğüt almaya gelince karnı tok…
Olmayan baskılarla ortalığı ayağa kaldıranlar gidişattan memnun…
Modernizmin, sinsi kapitalizmin aleni baskısı altındayız haberimiz yok gibi…
Modanın, reklamın, çevrenin, medyanın, sistemin her türlü baskı yöntemleri içselleştirildi…
Toplumları tektipleştiren, düzene uygun kafalar yetiştirenler baskıcı olmuyor… Düzen, disiplin, nizam, intizam, terbiye, edep diyenler baskıcı sayılıyor…
Hayra çağıran sesler kısıldı… Kötülüğü engelleyecek irade kalmadı…
Baskı yaygaralarıyla başıboşluğun önü açıldı… Denetimsiz, disiplinsiz, yaptırımsız günlerde serkeşliğin, serseriliğin her türlü savrulmuşluğun sefaletine tanık oluyoruz…
Hadsiz, huysuz, hayasız hayatların hüsranını esefle izliyoruz…
Sadece izliyoruz… Çünkü caydırıcı gücümüz yok…
Anne-baba çocuğuna söz geçiremez durumda… Öğretmen öğrenciye karşı aciz…
Cariyenin efendisini doğurduğu günlere kaldık…
Hesap sormak kimin haddine?
Otoritesizlik… İtaatsizlik… Kavvamsızlık…
Hülasa hiyerarşisi olmayanların anarşisi oluyor…
Demem o ki, kıvamında baskı gerekiyor… Siz buna disiplin deyin, terbiye deyin…
Dozu iyi ayarlanmış bir baskı olmadan olmuyor… Bazen tazir, ihtar, ceza te’dip için kaçınılmaz oluyor, ilaç görevi görüyor…
Kulak çekmeden, haddini bildirmeden hizaya gelmeyen, hak, hukuk tanımayanlar var… Hatta bazen kötek bile olanların hayrına olabiliyor…
“Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.’ diyor Ziya Paşa…
Pervasız patavatsızlara prim vermek yerine, ağızlarının payını vermek gerekir…
Kitap ve kılıç hayatın gerçeği ve gereğidir… Yeter ki istismar edilmesin, sömürü ve zulmün nesnesi olmasın…
Sevgi dilimiz mutlaka olsun ancak saçmalık ve serkeşliğe neden olmasın…
Yanlışlara göz yumulmasın, kötülükler ödüllendirilmesin…
“Siz insanlık için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülüğü engellersiniz.’’ (Ali İmran, 110)