Hazır mıyız?
Medine günleri… Kavurucu çöl sıcakları… Cem’i nefir
için emir verilmiş… Bir tarafta Tebük seferi için harıl harıl hazırlık
yaparlar… Diğer yanda cihaddan dem vurup kılını kıpırdatmayanlar…
Sadece işin lafı güzafında zavahiri kurtarma
niyetinde olanlar…
Ceyşü-l usre/Zorluk ordusu, zorlu seferi yüz akı ile
sürdürülebilme derdinde…
İşte böylesi bir atmosferde işin istismarında
olanları Kur’an’ı Kerim deşifre ediyor:
“Eğer
onlar savaşa çıkmak isteselerdi, elbette bunun için hazırlık yaparlardı…”
(Tevbe, 46)
Gerçekten cihad diye bir dertleri olsaydı, bu yolda
hazırlık yaparlardı…
Cihadı ağızlarına sakız yapıp, dünya konforlarına
toz kondurmayanların gizli niyetlerini, çirkin emellerini Allah ifşa ediyor…
Onların hazırlıklarının hangi hedeflere yönelik
olduğuna dikkat çekiyor… Hangi davanın heyecanını yüreklerinde taşıyorlar?
Yönü, yüzü, yüreği nereye yönelik? Hazırlıklarına
bakın…
Hangi davanın adamları oldukları ortaya çıkacaktır…
Sefer deyip, oturdukları yerde semirenlerin samimiyetine
kim inanır?
Cihad sloganları, söylemleri, edebiyatı, hamaseti
hepsi bir yana…
Gerçekten cihada hazır mıyız? Hazırlıklı mıyız?
Cihad da samimiyetin göstergesi, cihad öncesi
hazırlık aşamasıdır…
Hazırlıklarımız, hırsımız, hızımız, hazlarımız hangi
dünyaya yönelik?
Yatırımlarımız, yaptırımlarımız, eforumuz, performansımız, odaklanmamız, adanmışlığımız
önceliklerimiz nedir?
Dünyalık tüm çaba, çırpınış, uğraş, telaş, emek,
gayret kime yönelik? Nereye doğru? Ne adına?
Kendimizi nereye ve kime hazırlıyoruz?
Ömrümüzü hoyratça tüketirken, nasıl bir akibete
koşuyoruz?
Ölümüne bir hazırlık içindeyiz… Tüm bu hazırlıklar
sonsuz esenlik ve sevinç için mi? Yoksa kendi hazin sonumuzu hazırlamak için
mi?
Hazırlıklarımız, haz, konfor ve refah eksenli ise
vay halimize?
Kur’an öğretisinin çarpıcı ve sarsıcı gerçeği ile
yüz yüzeyiz…
Sefer samimiyetimiz hazırlıklarımızdan bellidir…
Cihadın ayrıştırıcı, netleştirici bir özelliği var.
Cevheri ile cürufu… Maden ile çamuru… Nur ile kiri… Sadakat ile ihaneti… Sahici
olan ile sahteyi belirginleştiren cihaddır…
Davet, cihad, mücadele, hareket gibi söylemlerle öne
çıkanları samimiyet testine tabi tutan Yüce Allah, samimiyet göstergesi olarak
hazırlık yapıp- yapmadıklarına dikkatimizi çekiyor… Cihad kaçkınlarını ele
veriyor… Ayak sürenlere işaret ediyor…
Gerçekten bizler neyin hazırlığındayız?
LGS, YKS, KPPS, ALES, TUS, YDS hazırlık kursları,
hazırlık sınıfları, habire hazırlanıyoruz… Çocukluğumuzu, gençliğimizi
yaşayamadan sonu gelmez hazırlık maratonlarında nefes tüketiyoruz… Akademik
başarı, kariyer, konfor, kapital adına…
Hazırlık maçları… Antrenman, kondisyon, performans…
Şampiyonluk hesapları…
Evliliğe hazırlık… Düğün hazırlığı… Ev edinme hazırlığı…
İş kurma hazırlığı… Hazırlık yapmamız gereken ne kadar çok sorumluluklarımız
var?
Beklenen büyük depreme hazırlık… Kentsel dönüşüm,
yapıların güçlendirilmesi… Arama-Kurtarma ekipleri… Felaket senaryoları ile
topyekûn hazırlık çalışmaları…
Doğrusu bende inanıyorum daha iyi hazırlanmamız
gerektiğine… Daha iyi bir dünya için… Karanlıkları, kirlilikleri yenmek için…
Temiz bir toplum için… Adil ve özgür günler için…
Bir gün bir kişi telaşla Mescid-i Nebevi’ye girdi:
“Ey
Allah’ın Resulü kıyamet ne zaman kopacak?” diye sordu. Peygamber
(sav) şöyle buyurdu:
“Peki,
sen kıyamet için ne kadar hazırlandın?” diye cevap verdi.
Soruyu sonra kişi bu defa:
“Benim
çok amelim yok. Fakat ben, Allah ve Rasulü’nü gerçekten çok seviyorum.”
deyince Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu:
“Kişi
sevdiği ile beraberdir, sende sevdiğinle beraber olacaksın”
(Tirmizi)
Anlaşılan o ki, kıyamet saati ile ilgili keşif,
keramet, kehanet peşinde koşmamıza gerek yok… Kıyamet alametlerinin dökümünü de
yapmaya ihtiyaç yok sanıyorum…
Bizden istenen hazır olmak… Hazırlıklı olmak…
Kefenimiz hazır mı? Vasiyetimizi yaptık mı? Elimizdeki son fidanı diktik mi?
Kur’an uyarıyor:
“İnsanlar
için hesap günü yaklaştı. Onlar hâlâ gaflet içinde yüz çeviriyorlar.”
(Enbiya, 1)
Yüzümüzü davaya ve ukbaya çevirmekten başka kurtuluş
yolumuz yok…
Gerçekten hesap vermeye hazır mıyız?