Hayat mı, püf desen kopacak iplik!
Bin yıl da yaşasak nihayet ömür bitiyor. Günü gelince sevdiklerimizi, işimizi gücümüzü, sahip olduğumuz her şeyi geride, hayallerimizi yarım bırakarak kalkıp gidiyoruz.
Dünya, fani bir gerçektir. Tek gerçekliği de bu, sonlu olması. Yani dünyanın da bir ömrü var. Lezzetinin de öyle. Dünya, geçici bir tat, gam ve çile.
Ölümle birlikte bütün ünvan ve payeler, mal ve makamlar, her şey ölümle sıfırlanıyor ancak insan öleceğini bile bile dünyaya sahip olmanın kavgasını veriyor. Yenileceğini bile bile…
Şu da bir gerçek; dünya fani olanla, ebedi olanın güzergahında bir yerde. Geçici bir durak. Bir anlığına oyalanıp sonra kalkıp yoluna devam ediyorsun. Yani dünya bir
solukluk nefes, bir an… Üstad Necip Fazıl’ın deyimiyle, “hayat mı, püf desen kopacak iplik.” İşte bu kadar…
Bir başka deyişle dünya ödünç alınmış bir hayat. Zamanı gelince verene emaneti teslim ediyorsun. Kapı “tak tak tak” çalındığında çıkıp gidiyorsun ve bir daha geri dönmüyorsun. Dünya yalan, insan fani. Yolculuksa tek gerçek…
Dünya, bir süreliğine gönül eğlendirdirilen, sevmesi sahte, gülüşü sahte, fingirdeşilen aşüfte. Oysa insanın sevmesi, bağlılığı gerçek. İnsanın dünya ile kurduğu ilişki işte tam da böyle bir şey. Tek taraflı, tutkulu, geçici. İki faninin ilişkisi…
Dünya tutunulan ‘ince bir iplik’ insanın dünyaya bağlılığı ise incecik bir iplik, her an kopması muhtemel olan…Mutlak bir gerçek daha var ki o da şu; hayat ile ölüm arasında bir dualık mesafe var. Bir fatiha kadar.
Her ölüm bir veda. Hayata, eşe dosta, çoluğuna çocuğuna veda. Anaya babaya, yara veda. Ölüm denen şey ise sonsuzluk. Geri dönüşü olmayan bir ayrılık…
İnancımıza göre ölüm bir son değil, yeni bir hayata doğuş. Sevenin sevdiceğiyle buluşması. Bir başka deyişle, insanın dünya sürgününden özgürlüğüne kavuşmasıdır.
Bu günkü yazının duygusal olduğunun farkındayım. Kamil Çakır dostumuzu bu hafta içinde ebediyete uğurlamanın verdiği bir duygusallık bu. Kamil mümince bir yaşam sürdü. Şu gerçeğin çok bilinciydiydi; burada yaşadığımız hayat ahiretteki yerimizi belirliyor. Yarınki yaşamımızı. Mekanı cennet olsun.
Son verirken, İclal Aydın’ın şu tespitleri konuyu bağlayalım:
“Ölümün olduğunu unuttuğumuz dünyada; ne çok şeyi dert ediniyoruz kendimize..
Para, mal, mülk, kırgınlık, kava, gurur..!
‘Yarın öleceksin’ deseler bu kadar rahat tartışabilir miyiz sevdiklerimizle..?
‘Yarın görüşürüz, haftaya ararım, tatilden sonra ordayım..’
Ne basit kurduğumuz cümleler. Hiç ölmeyecekmiş gibi, kibirli ve gururlu yaşıyoruz..!
Keşke ‘yarın ölecekmiş gibi’ merhametli yaşayabilsek…”