Dolar (USD)
35.15
Euro (EUR)
36.47
Gram Altın
2939.68
BIST 100
9765.12
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
18 Aralık 2024

​Değişimden Kaçınmanın Bedeli...

"Şu eski adresini değiştir artık

On yıldır bilgeliğini tüketti"

Şairler böyledir işte... Gün gelir kimselerin diyemediğini muhatabının yüzüne haykırır ki, ucunda ölüm bile olsa. Gün gelir uzun uzun cümlelerle ifade edilemeyecek olanı, iki mısrada deyiverir. Mısraın haysiyeti ruhuna sirayet etmiştir ve söyleyeceklerini, hesap kitap yapmadan, gerekli olduğuna, mutlak söylenmesi gerektiğine inanarak söyler. Bu söyleyiş, kendinden sonraya bir ses bırakmak, âleme bir "avaze" salmak içindir de aynı zamanda. Sözü dolaştırmadan, eveleyip gevelemeden, diyeceğini der şair. Ve bilir ki; mısraın yankısı asırlar sonrasında bile duyulur, bir kurşunun sesi ise ancak atıldığı zaman...

Kıvrılıp açılan bir zihnin işaret ettikleridir mısraa dönüştürülenler... Düşünce potasında eritilmiş, aşk potasında acıyla, sızıyla karılmış ve nice bir demden sonra mısra haline gelmiş ve muhatabına denilmiştir. Taştan ağır, çelikten sağlam, pamuktan yumuşaktır. Manadaki derinliği anlayıp hissedebilenlere, her okunduğunda başka bir şey anlatır. Ruhundaki acılardan süzülen bir hayalin ardından senelerce gözyaşı döken ve umudun şaşırtan aldatmacılığına kapılan şair, yüz yıllar geçse de unutulmayacak mısralarla zamana şerh düşer.

İşte şair Cemal Süreya da yukarıya aldığımız iki mısrada anlatmak istedikleriyle, böyle bir görevi yerine getiriyor. Kime dediği değil de ne dediği önemli elbette ki. "On yıldır bilgeliğini tüketen şu eski adresini değiştir." diye seslenerek, onu (ve tabii başkalarını da) uyarıyor. Aynı noktada sayıp, aynı yerde bekleyip, yıllar geçse de hep aynı sözleri tekrarlayanlara, çağın ve insanın değiştiğini, bu değişikliklere karşı yeni düşünceler, yeni çareler, yeni çözümler üretmeleri gerektiğini hatırlatıyor bu iki mısrayla.

Fakat, Ionesco'nun dikkat çektiği üzere, "gergedanlaştıktan sonra, gergedanlaştığımızın bilincine varamayız."; çünkü artık çok geçtir...

Halbuki, kendisini eleştirenlerin de haklı olabileceğini düşünmelidir insan. Onlardan alınabilecek bazı derslerin olabileceğini de kabul etmelidir kişi.

Ne var ki, durum bir bilgenin (Konfüçyüs) söylediği gibi olmuştur çoğu zaman:"Her şey boşuna! Hatalı olduğunu gördüğü halde kendisine karşı davacı kesilen birine rastlamadım." Hele de biz ve bize benzeyen ülkelerde bu söz, müthiş bir şekilde geçerliliğini koruyor.

Yine bir başka sözünde; millet olarak yıllardır yaşadığımız sıkıntıların en önemli sebeplerinden birini ortaya koyuyor: " Eski bilgileri yeniden gözden geçirip yeni bilgiler edinen kişidir ancak başkalarına öğretmenlik yapacak olan." Bizse, eskinin yerine yeni şeyler koymamakta, eskiyi değiştirip dönüştürmemekte ısrarlıyız ve eski bilgilerimizle, yeni hayatı yönetmeye devam ederiz.

İnsan davranışları üzerine çalışan ve elde ettiklerini kitlelerle paylaşan Doğan Cüceloğlu, "insanların değişimden niçin kaçındıklarını" soran gazeteciye şu cevabı veriyor:

"Değişime kalktığınız andan itibaren şimdiki rahatlık çemberinizle olmaz. Mutlaka rahatlık çemberinin dışına çıkmanız gerekiyor. Bu rahatlık çemberinin dışına çıktığınız anda gerginleşiyorsunuz, eski alışkanlıklarınızla karşı karşıya geliyorsunuz (Burada şairin, "Alışkanlık aşktan kötüdür." sözünü hatırlayın. Hem zaten birileri, yerimi koruyamam düşüncesiyle, değişimi tehlike olarak görmektedir. İ.B.) Onun için önce evvelki bildiğiniz alışkanlıkları unutmanız gerekecek. Yeniden bir gayret sarf ederek, yeni alışkanlıkları yerine koyacaksınız ve öğrenmenin dört adımından geçeceksiniz. Sırf zihinsel ise, bence olmuyor. Mutlaka insanın gönlünü, yüreğini, vicdanını işin içine katan bir cevap olması lâzım ki, o sıkıntılardan geçebilsin. Eğer değişimin kaynağı başkasına hoş görünmek, başkası tarafından takdir edilmek ise, o takdir kaynağı ortadan kaybolunca değişim de durur."

Şimdi düşünelim; bir mecburiyet olmadan, bir menfaat elde etme gayesi gütmeden, öğrenmeye ve değişime katkıda bulunmaya çalışmak, bizim ülkemizde normal karşılanan bir durum mudur? Okumuşlarımızın, üniversite tahsili yapmışlarımızın kitaba, gazeteye, dergiye gösterdikleri ilginin yıllardır aynı noktada kalması ve hatta azalması, utanılacak bir hâl değilde nedir? Bunları yapmadığımız takdirde; eğitilmiş, bilgi ve bilinçle donanmış bir toplum haline gelmeyi nasıl umut edebiliriz? İyiyi, doğruyu ve güzeli seçebilmenin yolu öğrenmekten geçmesine rağmen, öğrenmeden geçirdiği zaman için yanan kaç kişi var içimizde? Yine büyük bilgeye, Konfüçyüs’e verelim sözü: "Bütün günü yiyeceksiz, geceyi de düşünerek, gözüme uyku girmeden geçirdim; hiçbir yararı olmadı. En iyisi, insan bir şeyler öğrenmeli."

Öğrenmezsek değişemeyiz, öğrenmezsek aynı adreste daha senelerce bekleriz ve elimizdekileri işte böyle tüketiriz.