Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
07 Nisan 2024

Bu çayı kim "DEM"ledi?

Elveda Ramazan dediğimiz şu günlerde oruçlu halimizle “ah keşke demli bir çay olsaydı.” dediğimiz zamanlar oluyor. Türk Dil Kurumu'na bir önerimdir. Çaysa-mak kelimesini lütfen Türkçe sözlüğüne ekleyeniz. Çaysayanların ihtiyacı olur bu kelimeye, bu kavrama.

Çay metaforuyla yola çıktığımız bu yazıyı çayla bitirmek boynumuzun borcu olsa gerek. Yoksa gönlümüzdeki ay tutulması olduğu bir dönemde Gazze'de ve Filistin'in diğer şehirlerinde katliamların olduğu bir dönemde "çay çay" diye bağıran aylaklardan alık alık sözler işitilmesin.

Biz ki çay isterken celladına âşık yedi genç gibi değiliz. Akıl ve kalp arasında erdem ve etiğin buluştuğu yerde sadece bir soru sormak istiyoruz.

"Bu çayı kim demledi?"

Evet, lütfen cevap verin. Bu çayı kim demledi? Baki kalan bu kubbede, bu ülkede, bu topraklarda; ilimle kelamla, tasavvufla, felsefe ile, aşkla, nemli gözlerle unutulan tüm değerleri yeşertmedik mi?

Bin yıllık medeniyet gülünü naylon güllere kim değişiverdi. Hani nerede bu sorunun cevabını verecek olanlar?

Şair Şeref Akbaba diyordu ki "Sende Muhammedî olan ne var ki benden Ebubekir olmamı istiyorsun."

Hani sıdk hani selâmet. Şair Namık Kemal'in Hürriyet Kasidesi de bu minvalde okunası bir şiir. En azından bu mısralar meramımızı anlatmaya kâfidir:

"Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetden

Çekildik izzet ü ikbâl ile bâb-ı hükûmetten."

Bizi uçurumların kenarına götürmeye kimsenin hakkı yok. Cumhur'un atlasında atlas kumaşlar devşirenler; Leyla ile Mecnun'un destanının yazıldığı bir coğrafyada Romeo ve Juliet'in aşk, ihanet ve entrikalarını ikâme etmesinler.

Şimdiye kadar söylediğimiz sözler demlenince maksadımızın hâsıl olacağını düşünüyorum. Daha Ekim başıydı Aksa tufanı başlamadan bir gün önceydi. Erzurum'da Necip Fazıl sempozyumu vardı. Orada Türkiye Yazarlar Birliği Şeref başkanı Mehmet Doğan bir söz söylemişti. Batılı güçler (Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, falan filan) 2010 yılına kadar Türkiye'ye parmak sallıyordu. Sakın Anadolu toprakları dışında Osmanlı bakiyesi ya da başka bir coğrafya ile uğraşma. Şayet uğraşırsan Gezi kalkışması, Suruç olayları, Hendek- mendek olayları gibi olaylarla başını ağrıtırız. Baktık olmadı müridlerimiz, muhiblerimiz bir darbe girişiminde bulunabilirler. Tıpkı 15 Temmuz kalkışması gibi...

Gerçi devletimiz, milletimiz onları derdest etti diyenler olabilir. Şimdi ise muhibler gizli gizli iş çeviriyorsa kimin haberi nerden olabilir. Bu ülkede bir balans ayarına daima ihtiyaç duyanlar, arkasından beceremediniz artık, bırakın diyecek aksakallı dedeler de vardır. Kimi cübbeli, kimi cübbesiz; kimi cüsseli, kimi cüssesiz... O zamanlar başörtüsüne teferruat demişlerdi. Şimdi ise aksesuar diyecekler.

Eskiden çaycı biz değildik. Çaycı olamadığımız gibi aşçı da değildik. Önümüze konulan hazır yemekleri, hazır çayları içip hesap ödedik. Açık çayın, demli çayın yerli ve kaçak çay yapımını öğrendik. Şayet yerli çayı, kaçak çayı; kim içiyor, kim demliyor artık biliyoruz.

Batı güdümlü bir füze olan 28 Şubat darbesi milletin üzerinde Allah'tan patlamadı. Sadece ağırlığı altında ezildik. Hedefleri büyütülmüş siyasî bir tasarımdı bu 28 Şubat darbesi. Çeyrek asır sonra neticelerini analiz edip doğru sonuçlar çıkarabilirsek bu ülkede ağız tadıyla bir yerli çay içebiliriz. Yoksa birileri demlemeye bırakıp en ağır çayı bize içirebilir. Bu çayı içemiyorum dediğinizde “hemen durun sıcak su katalım” diyecekler.

Nihayetinde hepimiz bu ülkede kaçak çayın mağduru olduk, olacağız. Kaçak çay gibi kaçak siyasetin, merdiven altı siyasetin, kirli gıdalarla zehirletilmiş bir siyasetin mağduru olacağız. Maalesef siyasetten hukuk da nasibini alıyor. Hukukun felsefesi olmadan gölgesi olmaz. Adaleti hiç olmaz. Biz hala 80'li yılların anayasası ile yönetiliyoruz. Bu darbe, bu ayıp bize yeter. Bu ülkede çayı demleyenler ya da demli çayı bekleyenlerin maksadı birazcık da budur. Bulanık suda balık avlayanlar gibi.