“Bir insan kendi ülkesini ve dahi dünyayı, nasıl bir çıkmazın içine sürükler” diye sorsanız? Bugün ekseri herkesin, ZELENSKY diyeceği kesin. Batının Rusya’ya verdiği sözlere ve Moskova’nın onca uyarılarına rağmen, beylik laflarla NATO üyeliğinde direten bir Zelensky’den bahsediyoruz sonuçta. Gelen yardımları iç etmesini, topraklarını kaybetmesini ve zoru görünce de, ülkesinin kaynaklarını ABD’ye peşkeş çekmesini daha saymıyorum bile. Rusya-Ukrayna Savaşıyla tüm ülkeleri ekonomik bunalıma sokup, Dünyayı 3. Büyük Savaşının eşiğine getirmesiyse cabası. Peki, diğer aktörler kim? Zelensky’i gazlayan ABD, İngiltere ve Avrupa’yı hemen sıralayabiliriz bir çırpıda. Ama oynak danslarıyla, küfürlü şovlarıyla, yalan yanlış konuşmalarıyla ün yapan, tarih bilmeyen ve dünya dengelerinden habersiz birini Cumhurbaşkanı seçen, UKRAYNA HALKININ da maalesef dolaylı şekilde SORUMLU olduğu bir gerçek. Elbette bu durumun tüm dünya insanlarına, ÖNEMLİ BİR TECRÜBE sunduğunu da belirtmekte yarar var. Nitekim Rahmetli Erbakan Hocanın, adamın ne olduğu ve türlü cürmü ortaya çıkmışken, hala sandıkta ona oy verirsen;  bu “Ya Rabbi! Ben belamı istiyorum manasına gelir” sözleri üzerine daha ne denebilir ki?

O yüzden MHP Genel Başkan Yardımcısı Sn. Topsakal’ın; “EĞER CUMHUR İTTİFAKI OLMASAYDI, UKRAYNA'DA TÜRKİYE'NİN ASKERLERİ SAVAŞIYORDU BUGÜN” sözlerini, bu minvalde değerlendirmek mümkün. Yani ülkemizin uğradığı baskılar, dayatmalar ve oyunlar düşünüldüğünde, “başımızda Zelensky gibi bir figür olsaydı, halimiz nice olurdu” varın siz söyleyin! Gerçi 10 senedir “Suriye’de ne işimiz var” diyenlerin, şimdilerde “Lazkiye’nin kaderi Hatay’ın kaderidir” noktasına gelmesinin, görene çok şey ifade ettiği açık. Tabi görene… Zira aynı çevrelerin, Suriye’de neler olup bittiğini hala kavrayıp kavrayamadıkları konusunda şüphelerimiz mevcut. Nasıl mı?  Uluslararası arenada kabul edilmek için, MODERN BİR DEVLET ve buna göre tanzim edilmiş ULUS YAPISINA ihtiyaç olduğu bir vakıa. Ancak Suriye’de, ikisinden de söz etmek imkânsız. Bunun ise sadece samimi, dost ve müktesebatı olan, Türkiye’nin desteğiyle sağlanabileceği net. Gel gör ki ABD DERİNLERİ ve İSRAİL, İstediklerinde sıkıştırabilecekleri ve sürekli İSTİKRARSIZLIĞA GEBE bir Suriye arzusu içerisindeler. Yoksa Türkiye’nin çabaları devam ederken, üstelikte Suriye’de askeri üs kurulması tartışılırken, LASKİYE OLAYLARININ bir anda ortaya çıkarılması nasıl tesadüf olarak görülebilir ki?

Anlayacağınız içimizde Ahmet Şara’ya atıp tutanların, hiçbir olayın FARKINDA OLMADIĞI aşikâr. Onlar için varsa yoksa, siyasi rant devşirmekten öte bir şey bulunmuyor ne yazık ki. Oysa Şam Yönetiminin düştüğü zor durumu, hangi tehditlerle karşılaştığı, Türkiye’nin bu oyunu bozacak tek aktör olduğu ve ona göre adımlar atıldığı ayan beyan ortada. Hatta geçen hafta Şam yönetimi ile YPG arasında imzalanan anlaşmada da, benzer bir durum söz konusu. Zira YPG’nin orduda ve diğer devlet kurumlarında görev alması, “BİR PARALEL YAPI” ihtimalini akıllara getirmiyor değil. Süreç nasıl işleyecek göreceğiz. Lakin ABD ve İsrail’in senelerdir yatırım yaptıkları bir örgütten, hemen vaz geçmelerini beklemek saf dillilik olacaktır. O nedenle BUNU GÖREN DEVLETİMİZİN Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’i ve MİT Başkanı İbrahim Kalın Şam'a göndermesini, bir MEYDAN OKUMA biçiminde değerlendirmek kesinlikle hata sayılmaz. Buna “YAPTIKLARINIZIN FARKINDAYIZ ve MÜDAHALE EDECEĞİZ” in başka bir açıklaması da denebilir. Aynı zamanda Golan tepelerine kurulun İsrail’in, Suriye rejimine yaptığı; “camdan her baktığınızda bizi göreceksiniz” tehdidine karşı, Türk Devletinin; “BİDE SİZİ GÖRÜYORUZ”  cevabı olarak ta yorumlayabiliriz. Hülasa her türlü senaryoya, hazırlıklıyız Devlet olarak. Kaldı ki PKK’nın LAV ETTİRİLMESİ özetle bu demek. Tabi birilerinin mızıkçılık yapması da karşı hamle… Yani hem içerde, hem de dışarda… Bilmem anlatabildim mi?