Suriye kimliğine kavuşmaya çalıyor. Kolay değil! Zalim Esed Hanedanlığının verdiği hasar devasa boyutta. Bir tarafta katledilen, sakat kalan, torağından mahrum bırakılan milyonlarca insan; diğer tarafta enkaza dönüşmüş şehirler, peşkeş çekilen kaynaklar, tarumar edilmiş bir tarih ve yok olmaya yüz tutmuş hayaller silsilesi… Ama önce ALLAH’ın YARDIMI, sonrada Türk Milleti ve Devleti gibi STRATEJİK BİR DOSTUN vesilesiyle, tohumların filizlenmeye başladığını izliyoruz bugün Suriye’de… Öyle ki grupların silahlarını bırakmasıyla start alan İNŞA döneminin, YENİ ANAYASA ile taçlanmak suretiyle büyük bir FIRSATA DÖNÜŞECEĞİ muhakkak. Elbette bunun göçmenler meselesinden ekonomik ilişkilere, bölgesel güvenlikten jeopolitik atılımlara kadar, coğrafyamıza sayısız katkıları da tartışılmaz konuma sahip. Yani GELECEKTE Suriye’de ki PKK/YPG sorunun çözülmesi; ticaret yollarının canlanması; insanların evlerine dönmesi, Devletimiz ile Akdeniz’de sağlanacak Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşmaları ve en önemlisi de İsrail ile İran’ın yayılma fanatizminin engellenmesi, Suriye gibi Türkiye’yi de yakından ilgilendirdiğini söylemek mümkün.

Hal böyle olunca gidişatı bozmaya niyetli sefil güruhların, SİNSİ OYUNLAR tezgâhlamalarına şaşırmamak gerekir doğrusu. Tıpkı İsrail’in, Şam’a kilometrelerce yaklaşması yâda ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığının (CENTCOM); “bölgede DEAŞ tehlikesinin devam ettiğini ve bununla mücadele için, terör örgütü PKK/YPG'nin gerekliliğine” işaret etmesi gibi. Tabi Rusya ve bazı Batılı ülkelerin Yeni Suriye Yönetimi ile görüşmelerinde, neyin karşılığında ne vaat ettiklerini de buraya ekleyebiliriz. İran Rejiminin geçen ay, Suriye için yaptığı “iç ayaklanma” çağrılarını ise daha saymıyorum bile. Sonuçta bu saydığımız devletlerin; Suriye’nin ellerinden kayıp gitmesine, senelerdir ilmek ilmek işledikleri planların çöpe atılmasına, bölgenin ve Türkiye’nin bundan kazançlı çıkmasına rıza göstermeleri nasıl beklenebilir ki? Zaten Trump’un gelişi ile başlayan “KÜRESEL KAVGADA” taşlar yerinden oynarken, Suriye’nin de bundan nasibini almaması neredeyse imkânsız. O yüzden Yeni Şam yönetiminin ve dahi Devletimizin, Suriye’de olası üst düzey suikastlara ve bir takım terör eylemlerine karşı teyakkuzda olmaları elzem. Bu noktada PKK/YPG’den de BİR AN EVVEL KURTULMANIN, hayati önemde seyrettiğini tekrar hatırlatmakta yarar var.

Fakat gelin görün ki Suriye’de bunlar yaşanırken, bizler içerde “erken seçim” söylemlerinin hortlatılmasına şahitlik ediyoruz maalesef. Hem de “ortada fol yok, yumurta yok” tabirini hak eder derecede… Ama şunu iyi idrak etmeliyiz ki, bölgemiz bu haldeyken; küresel bir aktör olmanın eşiğinde olan, kendi politikalarını uygulayan ve küresel birçok denklemi değiştirmeye haiz bir Türkiye ile uğraşmamaları kesinlikle iyimserlik sayılacaktır. Nitekim bunu “Gezi, Mit Tırları, 15 Temmuz…” gibi hadiselerden de, en iyi bizler bilmekteyiz. O nedenle şu aralar HUKUKSAL SÜRECİ DEVAM EDEN ve YARGIYA İNTİKAL ETMİŞ bazı olaylar üzerinden, Sn. Cumhurbaşkanımızı yıpratmaya dönük hareketlerin normal olduğunu kimse iddia edemez. Keza bunu bahane ederek suç bastıran yahut duyar kasıp sokağı işaret eden, ne idüğü belirsiz sosyal medya hesapları da fazla söze hacet bırakmıyor. Hadi biran, yanıldığımızı düşünelim! Peki, Küreselci bir paçavra hüviyetindeki The Economist'in, bu hususta kirli bir algı operasyonu yaparak, SİYASİ BİR DİZAYN için aparat olarak kullanılmasına ne dersiniz o zaman? Aslında cevap gayet açık. Birilerinin “Türkiye’yi yörüngesinden çıkarmak adına, abanmaya yeltendiğinin” resmidir bu tam manasıyla. Başka bir açıdan ise “Dünyada yaşanan Küresel kavganın, yansıması” da denebilir buna bir bakıma. Devamının gelmesiyse, ihtimal dâhilinde. Ya kaos ile, ya algı ile, yada başka yöntemlerle belki de…  Lakin hepsi beyhude… Başaramayacaklar İNŞALLAH. Siz yeter ki inanın… Çünkü unutmayın ki ALLAH İNANLARLA BERABERDİR.