Sayın Ocaktan Batı Çok mu Demokrat?
Sayın Mehmet Ocaktan’ın
Karar Gazetesinde 09.09 2024 tarihli yazısı üzerine bazı hususların altını
çizmek istedim. Türk Dış Politikası, önemli bir dönüm noktasından geçmektedir.
Bununla şaşırtıcı ve köklü bir değişimin olacağını söylemek istemiyorum. Ancak
eski kalıplarla yeni olgu ve olanakları anlamak zor olacağını söylemek istiyorum.
Zira dış politika statik değil, dinamiktir. Geçmişten başlayarak geleceğe doğru
sürekli ilerler. Aksi hâlde önce pasifleşir, sonra da tamamen etkisizleşir.
Ocaktan’ın yazısının Ak
Parti, Batı ve Dış Politika olmak üzere üç boyuttu bulunmaktadır. Ak Parti
eleştirisi ile ilgili yazdıklarına cevap vermek benim işim değildir. Batı ve
dış politika boyutu ile ilgili yazdıkları için kısa bir değerlendirme yapmak
isterim.
Gördüğüm kadarıyla Türkiye,
barış ve adalet temelinde herkesle iyi ilişki geliştirmek istiyor. Batı dışındaki
seçeneklerin değerlendirilmesi bu kapsamda olduğunu düşünüyorum. Ancak Sayın Ocaktan,
bu girişim için, ‘’ Türkiye’yi
otokratlar ligine sokuyor’’ diyerek eleştiriyor. Bu bakış, batının
bakışıdır ve Türk Dış Politikasının gerçekleriyle de uyuşmaz. Ayrıca ‘’Şangay
çadırına üye olma’’ gibi küçümseyici bir üslubu da okurların takdirine bırakıyorum.
Bu yazıda, Türk Dış
Politikasının ‘’gerçeklerini’’ bütün boyutlarıyla ortaya koymak mümkün
değildir. Ancak çok özetle şunu söyleyebiliriz: Türkiye, bölgesel çıkarları
ağır basan bir ülke olmakla birlikte, son derece stratejik suyollarından biri
olan boğazları kontrol etmektedir. Bu nedenle Türkiye, küresel gelişmeleri hem
etkileme hem de etkilenme potansiyeline sahiptir.
Bu bağlamda Türkiye, sadece
bölgesel bir güç değildir, küresel sistemde büyük bir ağırlığa sahiptir. Bu
özelliği sebebiyle de Türkiye’nin sonuçları iyi hesaplanmış doğru stratejik
adımlar atması gerekmektedir. Türkiye’nin Rusya, Çin ve diğer ülkelerle geliştirmeye
çalıştığı ilişkinin temel nedeni, ‘’bütün yumurtaları tek sepete koymak’’
istememesidir. Bence doğru olan da budur.
Türk-Dış Politikasını doğru
anlamak şu soruların yanıtında gizlidir: Türkiye, uluslararası politikada,
bölgesel çıkarlarını ilişkide olduğu batının çıkarları içinde mi eritmeli?
Yoksa bölgesel ve küresel çıkarlarına mı öncelik vermelidir? Başka bir ifade ile
Türkiye, eskiden olduğu gibi, bir pencereden sadece batıya mı bakmalı? Yoksa
çatıya çıkıp her tarafı görebilecek bir ufka mı sahip olmalı?
Sayın Ocaktan’ın bu sorulara
yanıtı nedir bilmem ama bana göre, Mevlana’nın pergel örneğinde olduğu gibi,
bir ayağı Ankara’ya sabit, diğer ayağı ile her yöne dönebilmelidir. İşte Türkiye,
tam da bunu yapıyor. Türkiye’nin batı ile tüm ilişkilerini kesip, ‘’Şangay’a’’
üye olma gibi bir niyeti ve açıklaması yoktur.
Ayrıca batılı ülkelerde Ocaktan’ın
iddia ettiği gibi, öyle ‘’hukuk, insan hakları, ifade özgürlüğü’’ yoktur. Batı,
bu tür kavramları, amaçlarına hizmet etmeyen ülkelere karşı sadece bir baskı aracı
olarak kullanır. Bu nedenle bugünkü batının siyasal yapısını basit basma-kalıp
düşüncelerle açıklanamaz.
Yani sürekli ‘’Batı’da hukuk, ifade ve
düşünce özgürlüğü var’’ gibi açıklamalar gerçeği yansıtmamaktadır. Bu tür
kalıplaşmış cümleler yalnız basit değil, aynı zamanda yanıltıcıdırlar. Tarihini, ülkesini ve
değerlerini eleştiren başka ülke insanları için, batıda düşünce özgürlüğü
vardır.
Ancak eğer İsrail’in işlediği
vahşeti eleştiren olursa, hemen ‘’antisemitizm’’ damgası ile düşünceleri yasaklanır.
Eğer Batı’nın çifte standart tutumu eleştirilirse, hiçbir zaman düşüncelerini
ifade etme imkânı verilmez.
Daha geçen ay, Berlin’de Ava
Moayeri isminde genç bir hanım İsrail barbarlığını protesto ettiği için 600
avro para cezasına çarptırıldı. Moayeri'n avukatı Alexander Gorski, "Almanya'da
ifade özgürlüğü için oldukça karanlık bir dönem" dedi.
Toparlayacak olursak, bunun
gibi örnekleri çoğaltabilirim ama gerek yok. Sadece Filistin’de işlenen
soykırıma karşı batının ‘’insan haklarına’’ ne kadar saygı duyduğu yeterince açık
değil midir? Yani Sayın Ocaktan, Çin ve Rusya otokratta, batı çok mu demokrat?