İslâm'ın kısa bir tarifi- 17
(Bu yazı serisinin geçen haftaki bölümüne şöyle başlamıştık: “İslâm
dininin önemli özelliklerinden biri de, “tasavvuf”tur. “Tasavvuf”
ilmi nedir, ne işe yarar ve bizim için ne kadar gereklidir,” demiştik.
Şimdi de de kaldığımız yerden devam ediyoruz:)
Bir de şu var ki: a) nefis, b) şeytan, c) kötü
arkadaş, d) dünya el ele vermiş; imtihanı kaybetmemiz ve âhirette
-maazallah- cehenneme girmemiz için var güçleriyle çalışıyorlar, şöyle ki:
1) Nefis, fıtrî olarak kötülük
taraftarıdır ve iyilikten nefret eder. Yani nefis; cehenneme götüren şeylerden
hoşlanıyor ve cennete götüren şeylerden nefret ediyor. Âyet-i kerimelerde
buyuruldu ki:
“Muhakkak ki nefis, şiddetle kötülüğü emreder!..” (Yusuf 53)
“Nefsini maddî ve manevî kirlerden arındıran, kurtulmuştur. Onu
günahlarla örten ise, hüsrana uğramıştır.” (Şems 9-10)
Hadis-i şeriflerde de şöyle buyuruluyor:
“En büyük düşmanın, iki yanın arasındaki nefsindir.” (Taberanî, Mucemu’l-kebir 3445), “Cehennem,
şehvetlerle perdelenmiş, cennet de sıkıntılı şeylerle perdelenmiştir!..” (Buhari
6487)
2) Şeytan, müslümana şiddetle
düşmandır ve ölünceye kadar peşini bırakmaz; -hatta- küfre girmesi için de
elinden geleni yapar. Özellikle de ölüm sekeratında (can verme sarhoşluğunda)
kişinin kâfir olması için envai çeşit entrika ve hilelere başvurur. Âyet-i
kerimelerde buyuruldu ki:
“Ey âdemoğulları! Ben size; şeytana kulluk etmeyin, o sizin için apaçık
bir düşmandır, demedim mi?” (Yasin 60)
“Şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman kabul edin. O
kendi taraftarlarını, cehennemlik olmaya dâvet eder.” (Fatır 6) Şeytanın söyledikleri ise,
-maalesef- câhil nefsin çok hoşuna gidiyor.
3) Çevre -özellikle de kötü
arkadaş- farklı değil. O da insanın günaha girmesi için çok çaba sarfediyor. Hadis-i
şeriflerde buyuruldu ki:
“Kişi, dostunun dini üzeredir. Siz, kiminle dostluk yaptığınıza bakın!” (Ebu davud 4833)
“Kişi sevdiği ile beraberdir.” (Buhari 6169)
“Kötü arkadaş, demirci körüğü gibidir. Üflenince, ateş kıvılcımları seni
yakmazsa da, kokusu seni rahatsız eder.” (Müslim, Birr, 146) Aynen şeytan gibi, kötü arkadaşın teklifleri de
nefsin hoşuna gider.
4) Dünya’nın kendisi dahi
insanın kötü yollara düşmesine sebep olabiliyor. Âyet-i kerimelerde buyuruldu
ki:
“Ey insanlar; Allah’ın vaadi muhakkak haktır, dünya hayatı sizi
aldatmasın.” (Fâtır 5)
“Muhakkak ki dünya hayatı, ancak bir oyun ve eğlencedir.” (Muhammed 36)
“Bu dünya hayatı; yalnızca bir oyun ve oyalanmadır. Asıl hayat, âhiret
yurdundaki hayattır. Keşke bilseler.” (Ankebut 64)
Hadis-i şerifte de şöyle buyuruluyor:
“Dünya tatlı, göz kamaştırıcı ve çekicidir. Allah onu sizin kullanmanıza
verecek ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyaya aldanmaktan sakının.” (Müslim 2742) Aynen şeytan ve kötü arkadaş
gibi; haram olan çekici ve câzip dünyalıklar da câhil nefsin çok hoşuna
gidiyor…
İşte “Tasavvuf” ilminin ana gayesi de bu konuda insanlara
klavuzluk etmek, yani; insanı bu düşmanlara yedirmemek ve âhirettte cennete
girmesine vesile olmaktır. “Tasavvuf” âlimleri; bu mevzuda insanlara
yardımcı olmak için çok kıymetli talebeler yetiştirmişler ve çok kitap
yazmışlardır.
“Tasavvuf”un icabı; dinin
emir ve yasaklarına titizlikle uymak, bütün davranışlarda takvayı esas almak,
sünnet-i seniyyeden kıl kadar ayrılmamak, dünyevî hazlara karşı bir nevi
perhizli olarak yaşamak; kısacası ebedî olan âhiret saadetini temin etmek için,
fâni olan dünyayı feda etmektir. Bu şekilde tarif edilen “tasavvuf”;
hicrî ilk iki asırda, toplumun büyük çoğunluğu tarafından yaygın bir şekilde
uygulanan ve yaşanan mümince bir hayat tarzı idi.
Tasavvuf; itikad, fıkıh ve ahlak gibi müminin günlük hayatında
uyguladığı mühim ve hayatî bir ilimdir. Bu ilim, zarurî olan dört temel ilmin
sonuncusudur. Bunun için önce itikad, sonra fıkıh, sonra da ahlak ilimlerini
okuyup öğrenmek gerekir. Bu üç ilmi öğrendikten sonra sıra buna yani “tasavvuf”a
gelir. “Tasavvuf”, diğer üç uygulamalı temel İslamî ilmin meyvesidir ve
çok kıymetlidir.