Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
24 Kasım 2024

​İslâm'ın kısa bir tarifi- 16

İslâm dininin önemli özelliklerinden biri de, “tasavvuf”tur. “Tasavvuf” ilmi nedir, ne işe yarar ve bizim için ne kadar gereklidir, sorularını cevaplandırmaya bir âyet-i kerime ile başlayalım. Rabbimiz celle celalüh şöyle buyuruyor:

“Şüphesiz Biz, emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zâlimdir, çok câhildir.” (Ahzab 72)

Bu emanet; “irade” ve “sorumluluk” sahibi olmamızdır. Eğer bu emaneti kabul etmeseydik, biz de kabul etmeyen diğer varlıklar gibi olurduk. Dolayısıyla irademiz de sorumluluğumuz da imtihanımız da olmazdı. Böyle bir durumda; Allahü Teâlâ; bizi ne için yaratmışsa; sadece onu bilir; sadece onu yapardık ve ondan başkasını tercih etme kudretimiz de salahiyetimiz de olmazdı. Mesela cemadat, bitkiler ve hayvanlar böyledir. Bunlar bir nevi robot gibidirler; programlandıkları gibidirler ve bunun dışına çıkma istekleri de yetkileri de yoktur. Melekler de böyledir, bunlar da itaate programlanmışlardır ve bunun dışına çıkma arzuları da kabiliyetleri de yoktur. Şeytanlar da sadece kötülük yapmaya programlanmışlardır. Fakat biz insanlar; hür irademizle yaşayıp imtihan edilmeyi kabul ettik. İşte bu dünya hayatında bir süre bulunmamızın sebebi de budur, yani sınanmamızdır.

Binaenaleyh bu kadar değer verip sahiplendiğimiz dünya, bizim için bir imtihan salonundan başka bir şey değildir. İmtihanımız bitince, istesek de istemesek de -sahibi olduğumuzu zannettiğimiz- herşeyi öylece bırakıp gitmek ve toprak olmak zorundayız. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.” (Mülk 2) Bu âyet-i kerimeye göre Allahü Teâlâ, insanı denemek için yaratmıştır. Yani dünya, sadece Allah’ın hoşnutluğunu kazanabilmemiz için bir imtihan yeridir. İmtihanı kazanan, âhirette cennete girecek, -maazallah- kaybeden de cehenneme girecektir. Çünkü dağların dahi kabul etmekten çekindiği şeyi, yani irade ve tercih sahibi olarak yaşamayı, dolayısıyla da sınanmayı biz kabul ettik.

Allahü Teâlâ, cennete götüren iyiliği de cehenneme götüren kötülüğü de açıkça bildirmiştir. Buna göre; insan dünyada yaptığı tercihlerle ve gösterdiği tavırlarla, geleceğini ve ebedî hayatını belirleyecek. Bu durumda yaşadığımız hayatın her saniyesi; bizi ya cennete ya da cehenneme yaklaştırmaktadır. Öyle ise, her an denenmekte olduğumuzu, bu denenmenin sonucunun ebedî hayatımızı belirleyeceğini ve bu sonucun çok yakın olduğunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamamız lazım.

Evet biz müslümanız elhamdü lillâh. Fakat cehennem de sadece kâfirler için yaratılmış değildir. Çünkü -geçici de olsa- müslümanlardan da çok kişi cehenneme girecektir. Kaldı ki, müslüman olarak ölmek de meçhuldür ve tamamen nasip işidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Sizden bir kimse, cennet ehlinin amellerini öyle işler ki, kendisi ile cennet arasında sadece bir arşın mesafe kalır; derken kitabın hükmü ön plana çıkar ve o kimse bu sefer cehennem ehlinin amellerini işlemeye başlar ve cehenneme girer.” (Buhari 3208)

Bunun için evliyaullah en çok su-i hâtimeden yani -maazallah- imansız ölmekten korkmuşlar. Bu hakikati hep düşündükleri için; çok gözyaşı dökmüşler, uykuları kaçmış, iştahları kesilmiş ve dünyanın hiçbir lezzetinden tad almamaya başlamışlar. Niye çünkü risk çok büyük!.. Ebediyyen cehennemde kalmak ne demek?.. Zaten hadis-i şerifte de: “Eksirû min zikri hazimi’l-lezzat,” yani: “Lezzetlerin tadını kaçıran ölümü çok anınız,” (Tirmizi 2307) buyurulmuyor mu?

Rivayete göre: “Hasan-ı Basrî hazretleri ile kahkahalar atarak gülen bir genç arasında şöyle bir diyalog geçti:

- Evladım Sırat’ı geçtin mi?

- Hayır!

- Âhirette gideceğin yer; cennet mi, cehennem mi, biliyor musun?

- Hayır!

- O halde bu kahkahalar neyin nesidir?

Bu ibretli nasihatten büyük ders alan gencin bir daha güldüğü görülmedi…”

(Devamı haftaya…)