İslâm'ın kısa bir tarifi- 11
İslâmda imandan sonraki en önemli vazife, ibadet etmektir. Şöyle ki, herkesin,
hararetle cevabını aradığı soruların en önemlilerinden biri; insanın niçin
yaratıldığı ve nereden gelip, nereye gittiği sorusudur. Aslında her insanın, bu
sorunun cevabını ciddi bir şekilde araması ve bulması gerekir.
Peki,
o zaman, bu önemli sorunun doğru cevabını kimden öğrenebiliriz? Elbette ki Rabbimizin
Kelam-ı kadiminden... Çünkü insanı da kâinatı da yoktan var edip yaratan O’dur.
O zaman kulak verip dinleyelim bakalım niçin yaratılmışız; Rabbimiz celle
celâlüh bir âyet-i kerimede şöyle buyuruyor: “Ben, cinleri ve insanları,
ancak Bana ibadet etsinler, diye yarattım!..” (Zâriyat 56) Demek ki asıl
vazifemiz, Rabbimize ibadet etmektir!..
Evet,
insanın yaradılış gayesi; Allahü Teâlâ’ya ibadet etmektir. Bu, önemli gerçeği
anlatan başka âyet-i kerimeler de vardır, birkaçı mealen şöyledir:
“Hüküm
yalnız Allah’ındır. O, size, kendisinden başkasına ibadet etmemenizi
emretmiştir.” (Yusuf 40)
“Ey
insanlar! Hem sizi hem de sizden önceki insanları yaratan Rabbinize ibadet
edin!” (Bakara 21)
“Allah’a
ibâdet edin ve hiçbir şeyi Allah’a ortak koşmayın!” (Nisa 36)
Ayrıca
her gün kıldığımız namazlarda, defalarca; “ancak Sana ibâdet eder ve ancak
Senden yardım dileriz,” (Fâtiha 5) âyet-i kerimesini tekrarlarız.
İbadet lügatte;
itaat etmek, boyun eğmek ve tevazu göstermek gibi mânâlara gelir. İbadetin dinî
anlamı ise; fiil ve niyete bağlı olarak yapılmasında sevap olan ve Allahü
Teâlâya tazim ve yakınlık ifade eden şuurlu bir itaattir.
Bir davranışın
ibadet olabilmesi için; onu yapan kişide iman, niyet ve ihlas olması gerekir.
İbadetler dört kısma ayrılır:
a) İhlas, niyet,
tefekkür, marifet, sabır, takva gibi kalbî ibadetler.
b) Namaz,
oruç, dil ile zikir ve dua, ana-babaya iyilik, insanlara iyi muamele ve sıla-i
rahim gibi beden ile yapılan ibadetler.
c) Zekât,
sadaka, yakınlara ve fakirlere yardım, Allah yolunda infak gibi mal ve servetle
yapılan ibadetler.
d) Hacca
gitmek, cihat etmek gibi hem mal hem de beden ile yapılan ibadetler.
Asıl
vazifemiz, yüce Yaradanımıza ibâdet etmek olduğuna göre; ibadetler, bütün işler
yapıldıktan sonraya bırakılmaz, bilakis evvela onlar ifa edilir. Çünkü
yukarıdaki âyet-i kerimelere göre Allahü Teâlâ, bizi ibadet etmek için
yaratmıştır. Dolayısıyla Müslüman, hayatını, ibadetlerine göre tanzim emek
zorundadır.
İbadetler,
yüce Rabbimiz Allahü Teâlâ’ya itaatin göstergeleridir. Çünkü yalın ve teorik
bir inanç yeterli değildir. Bu inancın, pratik olarak eylemle yani itaat ve
ibadetle gösterilmesi ve sergilenmesi gerekir. İbadet; Allahü Teâlâ’ya itaat
etmenin zirvesidir.
Kuşkusuz
ibâdetin, -sevabın yanında- birçok dünyevî hikmet ve faydaları da vardır. Her
şeyden önce ibadet; kişinin disiplinli bir hayata alışmasını kolaylaştırır ve
onu iç çatışmalardan kurtararak faydalı işler yapabilme gücüne kavuşturur. Aynı
zamanda toplu olarak yani -namaz gibi- cemaat halinde yapılan ibadetler,
ferdin; sosyal uyumuna da yardımcı olur. Böylece kişi, mesut bir şekilde
hayatını sürdürürken, toplum da anarşiden uzak; sâkin, mutlu ve huzurlu bir
ortama kavuşur.
Ayrıca,
sadece Rabbimizin rıza-i bârisini kazanmak için yaptığımız ibadetler sâyesinde;
içimizdeki psikolojik patlamalara zemin oluşturan suçluluk kompleksinden
kurtulma imkânını buluruz. Nice kötü hastalıklar vardır ki, onların kaynağı
psikolojiktir. Mesela üzüntü ve keder sebebiyle birçok insan; şeker, ülser ve
benzeri hastalıklara yakalanır.
Dolayısıyla
ibadetler, hayatımız boyunca yapmamız gereken işlerdir. Birçok insan kendini
şöyle kandırır: “Şimdi gencim, yaşlanınca tevbe eder, ibadetlerimi o zaman
yaparım…” Bu, çok yanlıştır. Çünkü insanın ne zaman öleceği bilinmez.
Dünyaya kendi irademizle gelmediğimiz gibi, ne zaman terk edeceğimiz de meçhuldür.
Kaldı ki ibadet hayatın belli bir dönemine mahsus da değildir. Çünkü Dinimize
göre; aklı yerinde olan her Müslüman, ergenlik çağına girdikten sonra ölünceye
kadar Rabbine ibadet etmek ve yasakladıklarından kaçmakla mükelleftir.
(Devamı
haftaya…)