Dolar (USD)
34.75
Euro (EUR)
36.55
Gram Altın
2949.05
BIST 100
9880.41
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
03 Aralık 2024

​Desem ki

Saat geriye gidiyor, geç kalmıyor. Güneş de öyle. Yağmur topraktan göklere… Irmaklar dağlara, yaylalara… Tüm çiçekler yapraklarını topluyor, başaklar toprağa çekiliyor. Meyveler, çiçek oluyor. Desem ki kayıt silindi, tekrar başlıyor hikâye. Ve zamanı başa sarıp uyansak yeni bir güne.

Bir çocuk masumiyetiyle hayaller kurmak en temiz dua değil midir? Tüm ihtimaller kalbimde. İhtimal diyorum hakikat oluyor. Zira bazı ihtimallerin gerçeğe dönüşmesi mümkündür. İhtimal içinde ihtimal değil midir kader? Büyük kurgunun bilinmezliği olsa da bir şeyi biliyoruz artık: Muvâfıktır ruhumuz.

Güneşi camın arkasından görmek, adı üstünde güneşlik var, böyledir hayat. Evet, yanlış değil, yanılgı hiç değil. Ama bir engel var her zaman. Ancak bir ihtimal de var. Tüm ihtimalleri içimde büyütüyorum, seviyorum.

Desem ki öldürdüm önceki beni, şimdi bende yeni bir ben var. Nedir ki şu yıldız kayması? Güneş tutulması mıdır yoksa ihtimaller? Neden yüzümüz silinip silinip tekrar yazılan defter sayfası? Hatasız çekmek mümkün mü çizgiyi? Kalemi eline yeni alan çocuk acemiliğine sayalım tüm hataları. Tabiî ki yazımız çok güzel olmayacaktı. Diyorum ya acemilik!

Şimdi desem ki baştan başlayamasak bile bir ihtimali düşünsek. Değmez mi çiçekler baharı beklerken? Değmez mi durgun göle düşen hayale? Ve değmez mi ölgün bir kalbin ve rengi solan bir canın tekrar yaşamasına? İhtimal, zamanı sarıp sarıp hayal gemisine binen bir meczubun hesabıydı. Yaşayarak yazmak, yazarak yaşamak… İnanıyorum bu sabır ağacının meyvesi bir gün yetecek ve rengini bulacak. İçimizdeki çalkantı duracak, bir mavna gelip derdimizi alacak. İçimiz sükûnetin limanı…

Desem ki takvim yaprakları hiç düşmemiş. Durmuş, âlemde ne varsa. Arılar kovanında uyumuş, çiçekler açmamış. Sular yatağında, tohum toprakta, yağmur bulutta, dua kalpte… Ve bir şiir kalemin ucunda. Hasretin üşüyen ellerini ısıtıyor sıcak bir nefes. Bir nağmenin tınısı içimi onarıyor. Deli bir gönülde anlamını buluyor sözler. Zaman güzelleşiyor. Mekân dile geliyor. Bir ses, bir sese karışıyor. Eski bir kilimin deseninde solan renkler canlanıyor. Eskitme değil burada hatıralar. Yeniden başlayamaz mı hikâye?

“Ben sende yaşıyorum/Sen bende hüküm sürmektesin” diyordu “Desem ki” şiirinde Cahit Sıtkı. Hüküm şimdilik böyle olsa da hikâyenin sonunu beklemek gerekmez mi? Bir mucize yaşamaktayız her an. Nefes almak mesela. Konuşabilmek, dile getirebilmek. Dilimiz mesela. Şimdi aynı anda aynı duyguda buluşan cümleler. Hiçbiri rastgele değildi. Rüzgârda düşen yaprak bile buna dâhildi. Her nesnenin son bulacağı bir yer olsa gerek.

Yeniden başlıyor tüm filmler. Tekrarını izler gibi değil, ilk kez izler gibi. İlk kez karşılaşmış gibi bir şaşkınlık ve mahcubiyet taşıyoruz yüzümüzde. Karnesini gizleyen çocuk endişesi. Oysa kırık notlar değildi gizlememiz gereken kırık kalplerdi. Üşüyen ellerimizi cebimizde değil, sevdiğimizin nefesinde ısıtmak değildi miydi hayalimiz?

Şehir nerde bitiyor sen nerde başlıyorsun/Ben nerde bitip nerde başlıyorum?” derken Nazım, hep yeniden başlamak fikriyle ayakta durmuyor muydu?

Hep dökülen sitem, hep yarım kalmış şiirler. Ancak zaman güzelleşiyor bir çiçeğin yüzünde. Bir güzel yorgunluk birikiyor şimdi. Göğsümde sıkışan her kelime hareket emrini bekliyor. Desem ki bak, pencere kenarlarından gizlice. Müjde olsun içimde filizlenip büyüyen niyetim.

“Sırrı açıklamak yük olacaksa…” Sır, sur oluyor. Korunağımız gönlümüzdür. Bir kâğıt hafifliğinde kayıklar yüzüyor iç denizlerimizde ruhumuzu alıp götüren.

Dönmek mümkün müdür çıkılan seferden? İhtimaller tutuşturucu çırasıdır ateşin. Yanmadan olanların ömrü berhevâ değil midir? Desem ki şimdi, şimdi sevmek vakti.