Kurusırt’ın ardı Kangal’dan Sivas iline avdet ederken, bir burukluk var içimde...
Asıl vatandan, ana rahmine düştüğüm topraklardan gurbete yol alırken içimde kopan sessiz çığlılar vuslata kapı aralayacak Annemin ulağıymış meğer...

*

Şükür Bayramı’nda ve Ağustos sıcağında ellerine, ayaklarına, yanaklarına kondurduğum bûselerin, aldığım helâlliklerin sayılı nefeslerine son kez değdiğini bilemedim!..

Can emanetinin ruhunda oluşturduğu sıkıntılara rağmen “ah değil, af” teslimiyetini “lâ ilâhe illallah...” tesbihatına ulayarak uçsuz bucaksız deryalarda tefekküre dalışını sezemedim!..

Can tende, ruh bedende iken vuslat günlerinin yaklaştığını, “her nefis ölümü tadacaktır” âyetinin tecelli edip seni bizlerden alıp götüreceğini akledemedim Annem...

*

İki kapılı hanın ilk kapısı... Merhamet, şefkat ve bütün güzelliklerin kaynağı... Her zorluktan sonra bir kolaylığı halk edene bende olmanın teslimiyetiyle yoğrulan... Cenneti ayaklarının altına almak için gecesini gündüzüne katan Annem...

*

Anneciğinin ciğerparesi... Babacığının ilk göz ağrısı... Hayatının baharında kör kurşunla kör kuyuya düşen yiğitler yiğidi Yusufun biricik ablası... Kendirlilerin ocağını tüttüren Esması Annem...

*

Daha 17’sinda Özdemir’e yâr olan... 14 yavrusunu 9 ay 10 gün taşıyan; 9 evladını esen yelden, uçan kuştan sakınan... Geçmişin kederlerini umut ile sırlayıp neşeden gün almaya gider iken “Asrın Felaketi” Marmara Depremi’nin arifesinde kara haberle mâteme boğulan... Arkasında dağ gibi duran adamın nefessiz, sessiz hâlini görünce dünyası başına yıkılan Annem...

*

Kapısı kapanmasın, ocağı tütsün diye mesken tuttuğu odasında yıllarca inzivaya çekilip vaaz-u nasihatte bulunan ilim erbablarının dualarına “âmin”leriyle yoldaş olan... Penceresinin önünde ansızın belirip, kapısını tıklatan bir evladının “nasılsın?..” demesini bekleyen... Çile çile yoğrulan ruhunun güneşte eriyen buz misâli dünya zindanda, bütün imkânsızlıklara, yalnızlıklara inat, kılı kırk yararak dikenli bahçede gül deren... Hep kahır çeken, fakat “kahrında hoş, lütfun da” şiarıyla tevekkülünü dizelerle anlatan... Ümmîliğine rağmen, “Anadolu İrfanı”nın her nefes alış verişte yüreğine bıraktığı ilhamı Âşık Veysel gibi, Âşık Ruhsatî gibi, Âşık Derdimend gibi dinleyen kulaklara, şefkata muhtaç ruhlara miras bırakan... “Allah var, gâm yok...” derken çektiği çileleri unutan Annem...

*

Vatanı bellediği evinde, Ağustos ayının başında hayata tutunmaya gayret ederken, kapısını çalan enfeksiyon illetiyle sarsılan... Günden güne eriyen, çile çile yorulan bedeni sancılarla cedelleşen... “Aman doktor bir çâre” feryatları Kangal Devlet Hastanesi’ne varan... “Bu derdin dermanı Sivas’ta” deniverilince, çâresiz bir hâlde bindirildiği ambulansın gök kubbeyi inleten siren sesiyle Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Bölümü’ne yetiştirilen Annem...

Tetkikler, tahliller, can acıtan şifâlı iğneler yorgun bedenini “can” verme telaşıyla fâsılasız incitirken, 12. kattaki Dahiliye Bilim Dalı Servisi’ni mesken tutan Annem...

Bitmek bilmeyen sancıları, iniltileri arttıkça artan, Dahiliye Bilim Dalı Servisi’nde günlerce süren tetkik, tahlil, tedavi ve yaşama bağlama gayretleriyle bir nebze de olsa acıları hafifleyen Annem...

Taburcu edildikten kısa bir süre sonra tekrar Kangal Devlet Hastanesi’nde tedavi görerek kalan ömrünü sıkıntılarıyla baş etmekle geçiren Annem...

*

Ve vakit geldi Annem...

Her ümmetin bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.” (A’râf Sûresi, 34) emri tecelli etti.

Evinin direğinden yadigâr kalan yuvasında, evlatları başında; mevsimler baharı, aylar Ramazan-ı Şerif’i, günler mağfireti gösterirken 16 Mart 2025 tarihinde emr-i Hak vâki oldu...

88 yıllık çilen bitti...

Artık dünya zindanından azâd oldun...

Vuslata erdin...

Dâr-ı fenâdan dâr-ı bekâya göç eyledin...

Fâni dünyadan bâki âleme, âsuda bahar ülkesine dahil oldun...

Kapıların en güzeli Reyyan’dan geçerek seni bekleyen asıl vatanına kavuştun...

Garip yaşadın, garip göçtün; vuslatın mübarek, ruhun şâd, mekânın cennet, makamın âlî olsun Annem...

İnnâ lillah ve innâ ileyhi raciûn...

Cennette buluşmak üzere Annem...

***

TEŞEKKÜR: Acı haberi alır almaz uzak yakın demeden farz-ı kifâye görevini ifâya gelen, acımızı acısı bilip paylaşan, biricik annemizin ruhunu şâd etmek için dualarını esirgemeyip; hâtimlerini, Yâsînlerini, İhlaslarını, Fâtihalarını, kelime-i tevhidlerini hediye edenlere ne kadar teşekkür etsek eksik kalır. İyi ki varsınız. Allah’ın (c.c.) rahmet ve bereketi hepinizin üzerine olsun. Vesselâm.