Siyasetin yapamadığını eğitim yapar
Bilindiği gibi medeniyet “mdn” kökünden gelir. Mdn
aynı zamanda hem sekene/skn hem de kame/ekame anlamlarına sahiptir. Her iki kelime de sükûn bulmak, oturmak,
sakin olmak gibi anlamlara gelir ancak İhsan Fazlıoğlu’na göre kame/ekame aynı
zamanda dik durmak demektir. Oturarak-mesken edinerek- dik durmak.
İnsanın beşeri tarafı sakin iken dik duran insani tarafı
akli/manevi yönüdür. Dik durmadan, akıl sahibi olmadan, yeri yurt edinme
noktasında cesur adımlar atmadan, büyük düşünmeden ülkenize hizmet edemezsiniz.
İhsan Fazlıoğlu Hoca bu meseleyi uzun uzun anlatır.
Sevgili dostlar,
bilindiği gibi bizler 1699 yılında yapılan Karlofça Antlaşması’ndan bu güne
beka-i devlet kaygısı yaşayan bir milletiz.
İbn Haldun’un ”Mağlup,
galibi taklit eder, ona benzemeye çalışır” tespitinde olduğu gibi CHP
marifetiyle de yıllardır taklide zorlandık.
Özümüzden,
geçmişimizden, kendimizden, tarihimizden, medeniyetimizden uzaklaştırıldık. Ömrümüz darbelerle, yoksullukla ve hasretle
geçti.
Türkiye, CHP zihniyetinin ürettiği asimilasyoncu,
farklılıkları dışlayan, ilim ve kültür birikimini kesintiye uğratan, baskıcı,
ideolojik, dar politikaları geride bıraktı. Bıraktı ama tesiri hala devam
ediyor.
Uzun zamandır da
tarihi kültürel ilim irfan geleneğiyle temas kurma, yeri yeniden yurt tutma ve
ortak akıl inşa etme anlayışı üzerine kurulu yeni bir şuurun, bilincin oluşması
için çaba sarf ediyoruz.
Eskiden açılan yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz. Ne var ki
eğitim yaramız hala kanıyor.
Bakınız, Türkiye’de eğitim hayatını tanzim eden kanunların
darbe dönemlerinde cuntacı generaller marifetiyle hayata sokulduğu bir
gerçektir.
Örneğin 222 sayılı
İlköğretim Kanunu’nun kabul tarihi 1961, 1739 sayılı Eğitimin Temel Kanunun
kabul tarihi ise 1973’tür. 1982 darbe anayasasındaki eğitim kanunu da bugün
hala geçerliliğini sürdürmektedir.
28 Şubat MGK Kararlarını söylememe gerek bile yok. İsmail Hakkı Karadayı’nın 8 yıllık
kesintisiz eğitim yasası, Çevik Bir’in
meslek liselilerinin önünü tıkayan katsayı uygulaması gibi sayabileceğimiz çok
sayıda kanun ve yönetmelikler çıkarıldı.
Hakkını yemeyelim, AK Parti, dönemin baskıcı ve despot
kararlarının çoğunu değiştirdi ve eğitim sistemine bir nebze olsun nefes
aldırdı.
Ne var ki Türkiye’de eğitim yapı ve anlayış olarak bugüne
kadar hiçbir değişikliğe maruz kalmadı. Kısacası
bugüne kadar hiçbir güç eğitim sistemini değiştiremedi.
Ülkeyi Gladyo’nun
talimatlarıyla her darbe döneminde hizaya sokan, sosyal, siyasi ve ekonomi
alanlarında gerileten, tırpanlayan hem içeride hem de dışarıda elini kolunu
bağlayan Amerikancılar eğitim alanı da boş bırakmadılar.
Global ölçekte gerçekleşen operasyonları yürüten bu ihanet
şebekesi eğitim kurumlarını vesayet üreten birer fabrikalara dönüştürmekten
geri kalmadı.
Medya, sivil toplum,
siyaset, dernek, işadamı ve sanat dünyası üzerinden çok kapsamlı bir sistem
kuran küreselci derin yapılar eğitim aracılığıyla topluma sürekli olarak nifak
soktular.
Böylelikle eğitim sistemi bir mekanizma olarak ülkeyi yerlilikten
uzaklaştırarak Amerika’nın emellerine hizmet etmesi için iyi bir imkân
sunuyordu.
Oysa Türkiye’nin
değişen dünya ve bölge dengeleri içinde, bu değişimi anlayıp, ayak
uydurabilecek, vizyon ve proje sahibi, aldığı bilgiyi sağlam analiz edebilecek
bireylere ihtiyacı olduğu açıktır.
İçeride birlikteliği esas alan Türkü, Kürdü, Alevi’yi,
Suniyi, seküleri, dindarı, bir arada çatışmadan tutabilen, medeniyet
perspektifli, içinde yaşadığı toplumun geçmişi ve bugünü ile barışık,
farklılıklara hoşgörülü, ahlaki değerleri benimsemiş bireyler yetiştirmeye özen
gösteren bir eğitim sisteminin artık devreye sokulması bir zorunluluktur.