Ethem Erdoğan'ın Hastalıklı Hikayeleri
Ethem Erdoğan’ı ilk olarak şiirleri ve şiir üzerine poetik yazıları ile tanımıştım. Öyküleri ile de “Hastalıklı Hikayeler” kitabı sayesinde tanışmış oldum.
Erdoğan çok yönlü
bir edebiyatçı. Şiir, deneme, roman ve hikâye türlerinde verdiği eserlerini
genel olarak değerlendirdiğimizde onun el attığı her alanda yetkinliği,
başarısı ve kendine özgü bir üslubu ve çizgisi olduğunu söyleyebiliriz. Hani
bazı edebiyatçılarımız için “şiiri daha ön planda” veya “hikayeleri daha ağır
basıyor” gibi bir değerlendirmeyi Ethem Erdoğan için söylemek bana göre doğru
değil…
“Hastalıklı
Hikayeler” Ethem Erdoğan’ın hikâye tarzında yayınladığı ilk kitabı. Kitap
geçtiğimiz Eylül ayında Hece Yayınları arasında çıktı. 72 sayfalık kitapta 11 hikâye/öykü
bulunmakta…
Kitabın adı gibi
kapağı da orijinal. Arka planda bir ormanı andıran ağaçlıkların ön kısmındaki
yemyeşil bir alanda başıboş koşan saydam bir at resmi okuru karşılıyor. Bu haliyle
at sanki hayali bir figür izlenimi veriyor. Bence başarılı ve ilgi çekici bir
kapak resmi tasarlanmış.
Kitabın ismini de
metinleri okuyunca anlamlandırmak daha da kolaylaşıyor. Bir kısmı hastanede
geçen olayların yanında hastalıklı tiplerin hikâyeleri birleşince sanırım böyle
bir isim çıkmış ortaya…
Yazar her ne kadar
tür olarak “Hikâye” ismini benimsemiş ve kitabının isminde de bunu vurgulamış
olsa da künye sayfasında kitabın türü öykü olarak tanımlanmış. Kitaptaki “3.
Sayfa Hırsızları” hikayesinde hikâye-öykü tartışmalarına değinilmiş. Bu
tartışmaları geçmişte yapan birisi olarak geldiğim son noktada olay içerikli
metinlere hikâye, durum anlatan metinlere de öykü diyesim var ama Ethem Hocam
ne der bilinmez…
Ethem Erdoğan’ın
metinleri, okurken dikkat ve yoğunlaşma isteyen metinler. Hani derler ya kafa yakan metinler… Yazar,
klasik ve gelenekçi hikâye tarzını da modern ve post modern hikâye tarzını da
ustalıkla kullandığı gibi engin kültürel birikimini seçtiği kelimeleri ile
hikayelerine yansıtmış.
Ethem Erdoğan
kitabında olay, durum ve benmerkezci hikayeleri de başarıyla uygulamış. Hatta
kitabın sunumunda da bu hususa dair açıklama da var. Bu açıklamaya göre bu
eser, hikâye türleri arasında gel-gitlere dayanan, çerçevede bireyin olduğu ama
etrafında kımıldanan yaşantıya ulaşma gayreti üzerine oturuyor. Klasik olay ve
durumlardan uçlanan, kısa hikâyeden çerçeve hikâyeye, “benmerkezci” hikâyeden
üst kurgulu hikâyeye selam veren metinlerden oluşuyor. Hem bir tip ya da
karakterin kendi içinde yaşadığı kararsızlıkları ifade eden iç çatışmaları; hem
bir tip ya da karakterin kendisi dışındaki unsurlarla yaşadığı uyumsuzluklardan
neşet eden dış çatışmaları bariz şekilde ortaya koyma amacı taşıyor.
İlgimi çeken bir
diğer detay da kitaptaki “3. Sayfa Hırsızları, Kitabî, Avcı ve Dikey Yapılanma”
hikayelerinin birbirinin devamı niteliğinde olması… Burada anlatılan olaylar
maalesef hepimizin başına gelebilen veya bir şekilde duymuş olabileceğimiz
türden üzücü olaylar. Bu hikayeleri okuyunca kendi yazdığım Kılıçların
Gölgesinde Taht ve Baht Savaşları romanlarım aklıma geldi…
Yine sunum metnine
atıfta bulunursak yazara göre hikâyede zaman sonsuzluğa tekabül eder. Sonsuzluk
düşüncesi insanoğlunun temel eylem alanı olan hayat ve çatışmayla birlikte
kendini gösterir. Çünkü hayat var olduğu sürece çatışma da olacaktır. Geriye bu
ikisi arasındaki etkileşimin anlatımı kalmaktadır. Anlatı, insanoğlunun bir
nevi kendini kendine, başkalarını kendine, kendisini de başkalarına anlatma
girişimidir. Dolayısıyla, hikâyenin sürdürülebilirliği de izlenebilirliği de
hayat ve çatışmaya bağlıdır. Sürdürülebilirlik gibi izlenebilirliğin de
temelinde güçlerin çatışması vardır. Çatışma, bir tür etki tepki ilişkisi olup
çözüm gerektiren gerginlik ve huzursuzluklardır. Çözüm gerektirme meselesi de
insanın hem maddi hem de manevi duyarlılık sahibi olması ve insan fıtratındaki
uyuma duyulan özlemdir. Bu özleyiş, anlatma biçimleri farklılaşsa da çatışmayı
çağlar boyunca etkilemiştir.
Okurken aldığım
notların büyük bir kısmını başka bir yazımıza saklasak da birkaç notumuzu
paylaşmakta fayda var.
İşte Akif’te:
“Dirilerin dünyası,
kaybetme dünyasıdır.” (s.13)
“İnsan tek başına
boş tabancadır. Boş silahı da malumunuz dolduran bulunur.” (s. 17)
Tuz’da:
“Duygularımız
kaygılarımızdan bağımsız olmamalı.” (s. 20)
Hüzüntü’de:
“Mihenkler en
kıymetli madenleri ölçebilir ama durumu değme endazeler kıymetlendiremez.”
(s.23)
Renk ve Etki’de:
“Tutunmak acılarla
dostluk kurmak gibidir.” (S. 31)
“Şükrediyorsan
nefret hakkın yoktur.” (s. 36)
Son söz: Bu güzel
kitap için Ethem Erdoğan’ı ve Hece Yayınlarını tebrik ediyoruz…