"Benim Adım Süheyb" romanı üzerine
Geçtiğimiz hafta sonu edebiyat
açısından yoğun bir gündü. Türkiye Yazarlar Birliği Genel Merkezinde merhum D.
Mehmet Doğan hakkında Âdem Karafilik ve Vedat Güneş’in editörlüğünde çıkan
“Dostların Diliyle Mehmet Doğan” kitabının tanıtımına katıldık. Programa
katılan dostları Mehmet Doğan ağabeyi hatıralarıyla yad ettiler. Kimi zaman
tebessüm etsek de yüreğimizdeki hüzün ağırlığını hissettiriyordu.
Daha sonra Osman Özbahçe’nin sunduğu
Kırklar Meclisi programında Prof. Dr. Ali Birinci hocayı dinledik. Ancak TYB
Ankara Şubesinde Benim Adım Süheyb romanım hakkında düzenlenen söyleşiye
katılmak üzere programın tamamını izleyemeden Genel Merkezden ayrıldım. Bu
programdan sonra Ankara Edebiyat Mahfili'nin konuğu Yıldız Ramazanoğlu idi,
maalesef o programa da katılamadım.
TYB Ankara Şubesine vardığımda Şube
Başkanımız M. Sait Uluçay ile karşılaşmak benim için sürpriz oldu. Sait ağabey
bir rahatsızlık geçirmişti ve epeydir ortalıkta görünmüyordu. Onu sağlıklı bir
şekilde görmek beni ziyadesiyle mutlu etmeye yetmişti.
Saatler 15.30’u gösterince değerli
yazar arkadaşımız Muhammed Işık’ın hazırlayıp sunduğu “Bir Kitap Bir Yazar”
programına katılmak üzere toplantı salonuna geçtik. Sağ olsun dostlar bizi
yalnız bırakmamıştı. Şahin Ali Şen, Talip Işık, Mehmet Poyraz, Abdürrahim
Zararsız, Salih Kozan, Sıddık Yıldırım, Müslüm Işıklar, Tuğrul Arslan, Kezban
Eldemir, Avukat Tuğrul Ilıcalı ve isimlerini hatırlayamadığım diğer şair ve
yazarlarımız programa iştirak ettiler. Programa liseden arkadaşım olan Yaşar
Uzun Bey’in katılması ayrı bir sürpriz oldu benim için. Ardından eşim ve büyük
oğlum da programa katılarak ikinci bir sürprizi yaptılar.
Muhammed Işık, “Benim Adım Süheyb”
romanımızın editörlüğünü yaptığı için romana vakıftı. Sorduğu sorular da bu
yüzden gayet yerinde sorulardı. Romanımız bir yıldır artık tam bir katliama
dönen Filistin ve Gazze üzerineydi.
Muhammed Işık’ın ilk sorusu
“Filistin, Süheyb-i Rûmi ve Çorum bağlantısı çerçevesinde romanın yazılma
hikayesi nedir?” oldu.
Çorum Belediye Başkan Yardımcımız ve
aynı zamanda bir edebiyatçı olan Turhan Candan hocamızın “Süheyb-i Rûmi
hakkında bir roman yazmalısın” sözleri üzerine başlayan bu romanın yazılma macerası
tam bir yıl boyunca hazretin hayatı ile ilgili bir araştırma yapmamla sınırlı
kalmış, kafamda bir türlü kurguyu oluşturamamıştım. Yani bu roman biyografik
bir roman mı olmalıydı yoksa günümüzle irtibatlandırabilir miydim? Olabilir ise
irtibat noktası ne olmalıydı? Bir yıl boyunca bu soruların cevabını düşündüm.
O sırada Gazze meselesi patlamış ve
İsrail terör devletinin bu defa arzı mev’ud saplantısını gerçekleştirmek için
durmayacağı belli olmuştu. İsrail’in mazlum Gazze halkına saldırıları ile
birlikte bizde de özellikle gençler arasında Arap karşıtlığı pompalanmaya
başlamış, eski defterler yeniden açılmıştı. Sanki görünmez bir el İsrail
vahşetini haklı çıkarmak için düğmeye basmış gibiydi. Gençlerle bu konu
üzerinde konuştuğumuzda inanılmaz bir şekilde onların bu kara propagandaların
girdabına kapıldıklarını müşahede etmiş ve çok üzülmüştüm. İşte bu algı
operasyonuna karşı yazacağım romanda bir cevap imkânı bulacaktım. Artık kurgu
kafamda oluşmuştu.
Hicretin 40. Yılında İstanbul’u
fethetmek için Medine’den sefere çıkan İslam ordusunda bulunan sahabeden Süheyb-i
Rûmi, Ubeyd-i Gazi ve Kereb-i Gazi (Amr Bin Ma’dikerip) Çorum’da vefat ederek
Hıdırlık Mevkiinde defnedildiği rivayet edilir. Kimine göre bu türbeler kabir
değil makamdır. Bu tartışmalar bir yana Çorum’da bu üç sahabeye gayet hürmet
edilir ve Hıdırlık mevkii halkın ziyaret mekanlarından birisidir. Geçmişten
beri yeni doğan çocuklara Süheyb, Kerep, Ubeyd isimleri verilmektedir.
Romanımda ben de bu isim verme âdetinden
yola çıkarak Süheyb-i Rumi Hazretlerinin isminin bir gence verilmesi ile
gelişen olayları anlatmaya çalışmıştım. Ülkemizde Gazze katliamın başladığı
günlerde 1. Dünya savaşı sırasında Filistin cephesinde yaşanan Şerif Hüseyin
isyanı bahane edilerek kasıtlı olarak estirilen Arap düşmanlığı, yine Filistin
Cephesinde yaşadığımız Siyonist Yahudilerin ihanetleri yüzünden Kudüs başta
olmak üzere tüm Ortadoğu’nun elimizden çıktığı gerçekleri örtbas edilerek
Siyonistleri masum göstermek için uydurulan “İsrail ile tarihte hiç savaşmadık
ki!” sözleri, Filistinliler topraklarını sattılar iftiraları gibi konuları
roman kahramanlarımıza tartıştırarak doğru bilinen yanlışları düzeltmeye
çalıştık.
Romanımız gençlere yönelikti. Bu
yüzden gençlerin ilgi duyduğu futbol, okçuluk gibi sporlar romanın ana hareket
noktalarından olmuştu.
Muhammed Işık’ın da üzerinde durduğu
gibi Filistin meselesi hakkında şiirler, denemeler, Filistin tarihi ve
İsrail’in nasıl kurulduğuna dair epeyce kitap yazılsa da maalesef bu konuda
yazılan roman sayısı bir elin parmaklarını geçemedi. Bu açıdan “Benim Adım
Süheyb” bir öncü olarak yazarlarımızı teşvik etmek misyonunu üstlenmiş durumda.
Umarız bu konuda daha fazla kitaplar çıkar. Hatta kitapların çıkması da yeterli
değildir. Günümüzde sinema ve televizyon toplumsal bilinç oluşturmada önemli
bir işleve sahiptir. Bu gücü kullanmamız, bu konuda dizi filimler, sinema
filmleri yapmamız gerekiyor. Kültür Bakanlığımız da bu konuda yapılacak
projeleri desteklemelidir. İnanıyorum ki dünya sinema ve dizi filim sektöründe
önemli bir pazarı elinde tutan ülkemizin böyle yapımları gerçekleştiresiyle
dünya kamuoyunu da etkileyecektir. Sözün özeti aslında yapacak çok şey var ve
istidadına göre herkese görevler düşmekte…