Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
01 Kasım 2024

"Benim Adım Süheyb" romanı üzerine

Geçtiğimiz hafta sonu edebiyat açısından yoğun bir gündü. Türkiye Yazarlar Birliği Genel Merkezinde merhum D. Mehmet Doğan hakkında Âdem Karafilik ve Vedat Güneş’in editörlüğünde çıkan “Dostların Diliyle Mehmet Doğan” kitabının tanıtımına katıldık. Programa katılan dostları Mehmet Doğan ağabeyi hatıralarıyla yad ettiler. Kimi zaman tebessüm etsek de yüreğimizdeki hüzün ağırlığını hissettiriyordu.

Daha sonra Osman Özbahçe’nin sunduğu Kırklar Meclisi programında Prof. Dr. Ali Birinci hocayı dinledik. Ancak TYB Ankara Şubesinde Benim Adım Süheyb romanım hakkında düzenlenen söyleşiye katılmak üzere programın tamamını izleyemeden Genel Merkezden ayrıldım. Bu programdan sonra Ankara Edebiyat Mahfili'nin konuğu Yıldız Ramazanoğlu idi, maalesef o programa da katılamadım.

TYB Ankara Şubesine vardığımda Şube Başkanımız M. Sait Uluçay ile karşılaşmak benim için sürpriz oldu. Sait ağabey bir rahatsızlık geçirmişti ve epeydir ortalıkta görünmüyordu. Onu sağlıklı bir şekilde görmek beni ziyadesiyle mutlu etmeye yetmişti.

Saatler 15.30’u gösterince değerli yazar arkadaşımız Muhammed Işık’ın hazırlayıp sunduğu “Bir Kitap Bir Yazar” programına katılmak üzere toplantı salonuna geçtik. Sağ olsun dostlar bizi yalnız bırakmamıştı. Şahin Ali Şen, Talip Işık, Mehmet Poyraz, Abdürrahim Zararsız, Salih Kozan, Sıddık Yıldırım, Müslüm Işıklar, Tuğrul Arslan, Kezban Eldemir, Avukat Tuğrul Ilıcalı ve isimlerini hatırlayamadığım diğer şair ve yazarlarımız programa iştirak ettiler. Programa liseden arkadaşım olan Yaşar Uzun Bey’in katılması ayrı bir sürpriz oldu benim için. Ardından eşim ve büyük oğlum da programa katılarak ikinci bir sürprizi yaptılar.

Muhammed Işık, “Benim Adım Süheyb” romanımızın editörlüğünü yaptığı için romana vakıftı. Sorduğu sorular da bu yüzden gayet yerinde sorulardı. Romanımız bir yıldır artık tam bir katliama dönen Filistin ve Gazze üzerineydi.

Muhammed Işık’ın ilk sorusu “Filistin, Süheyb-i Rûmi ve Çorum bağlantısı çerçevesinde romanın yazılma hikayesi nedir?” oldu.

Çorum Belediye Başkan Yardımcımız ve aynı zamanda bir edebiyatçı olan Turhan Candan hocamızın “Süheyb-i Rûmi hakkında bir roman yazmalısın” sözleri üzerine başlayan bu romanın yazılma macerası tam bir yıl boyunca hazretin hayatı ile ilgili bir araştırma yapmamla sınırlı kalmış, kafamda bir türlü kurguyu oluşturamamıştım. Yani bu roman biyografik bir roman mı olmalıydı yoksa günümüzle irtibatlandırabilir miydim? Olabilir ise irtibat noktası ne olmalıydı? Bir yıl boyunca bu soruların cevabını düşündüm.

O sırada Gazze meselesi patlamış ve İsrail terör devletinin bu defa arzı mev’ud saplantısını gerçekleştirmek için durmayacağı belli olmuştu. İsrail’in mazlum Gazze halkına saldırıları ile birlikte bizde de özellikle gençler arasında Arap karşıtlığı pompalanmaya başlamış, eski defterler yeniden açılmıştı. Sanki görünmez bir el İsrail vahşetini haklı çıkarmak için düğmeye basmış gibiydi. Gençlerle bu konu üzerinde konuştuğumuzda inanılmaz bir şekilde onların bu kara propagandaların girdabına kapıldıklarını müşahede etmiş ve çok üzülmüştüm. İşte bu algı operasyonuna karşı yazacağım romanda bir cevap imkânı bulacaktım. Artık kurgu kafamda oluşmuştu.

Hicretin 40. Yılında İstanbul’u fethetmek için Medine’den sefere çıkan İslam ordusunda bulunan sahabeden Süheyb-i Rûmi, Ubeyd-i Gazi ve Kereb-i Gazi (Amr Bin Ma’dikerip) Çorum’da vefat ederek Hıdırlık Mevkiinde defnedildiği rivayet edilir. Kimine göre bu türbeler kabir değil makamdır. Bu tartışmalar bir yana Çorum’da bu üç sahabeye gayet hürmet edilir ve Hıdırlık mevkii halkın ziyaret mekanlarından birisidir. Geçmişten beri yeni doğan çocuklara Süheyb, Kerep, Ubeyd isimleri verilmektedir.

Romanımda ben de bu isim verme âdetinden yola çıkarak Süheyb-i Rumi Hazretlerinin isminin bir gence verilmesi ile gelişen olayları anlatmaya çalışmıştım. Ülkemizde Gazze katliamın başladığı günlerde 1. Dünya savaşı sırasında Filistin cephesinde yaşanan Şerif Hüseyin isyanı bahane edilerek kasıtlı olarak estirilen Arap düşmanlığı, yine Filistin Cephesinde yaşadığımız Siyonist Yahudilerin ihanetleri yüzünden Kudüs başta olmak üzere tüm Ortadoğu’nun elimizden çıktığı gerçekleri örtbas edilerek Siyonistleri masum göstermek için uydurulan “İsrail ile tarihte hiç savaşmadık ki!” sözleri, Filistinliler topraklarını sattılar iftiraları gibi konuları roman kahramanlarımıza tartıştırarak doğru bilinen yanlışları düzeltmeye çalıştık.

Romanımız gençlere yönelikti. Bu yüzden gençlerin ilgi duyduğu futbol, okçuluk gibi sporlar romanın ana hareket noktalarından olmuştu.

Muhammed Işık’ın da üzerinde durduğu gibi Filistin meselesi hakkında şiirler, denemeler, Filistin tarihi ve İsrail’in nasıl kurulduğuna dair epeyce kitap yazılsa da maalesef bu konuda yazılan roman sayısı bir elin parmaklarını geçemedi. Bu açıdan “Benim Adım Süheyb” bir öncü olarak yazarlarımızı teşvik etmek misyonunu üstlenmiş durumda. Umarız bu konuda daha fazla kitaplar çıkar. Hatta kitapların çıkması da yeterli değildir. Günümüzde sinema ve televizyon toplumsal bilinç oluşturmada önemli bir işleve sahiptir. Bu gücü kullanmamız, bu konuda dizi filimler, sinema filmleri yapmamız gerekiyor. Kültür Bakanlığımız da bu konuda yapılacak projeleri desteklemelidir. İnanıyorum ki dünya sinema ve dizi filim sektöründe önemli bir pazarı elinde tutan ülkemizin böyle yapımları gerçekleştiresiyle dünya kamuoyunu da etkileyecektir. Sözün özeti aslında yapacak çok şey var ve istidadına göre herkese görevler düşmekte…