Ahlaksızlığa dair o kadar çok şey ile karşılaşıyoruz ki her gün, toplumun, ne zaman ve nasıl bu denli büyük bir dejenerasyonave ahlakî yıkıma maruz kaldığını sorgulamaktan alıkoyamıyoruz kendimiz
Ahlaksızlığa dair o kadar çok şey ile karşılaşıyoruz ki her
gün, toplumun, ne zaman ve nasıl bu denli büyük bir dejenerasyonave ahlakî
yıkıma maruz kaldığını sorgulamaktan alıkoyamıyoruz kendimizi. Sadece
bulunduğumuz ilde ya da ilçede değil; yaşadığımız mahallede, yürüdüğümüz
sokakta, hatta oturduğumuz sitede bile bazen ahlaksız olayların yaşandığına
istemeden de olsa üzülerek denk gelebiliyoruz. Ahlaksızlık o kadar çok yaygın
hale gelmiş ki bu tür bir olay ile karşılaştığımızda kanıksanmış bir tutum sergileyebiliyoruz. Arşivler
ahlaksız örneklerle dolu! Basın ve medyaya baktığımızda, nutkumuz tutulacak,
bizi derinden sarsacak, ruhumuzu ve vicdanımızı yaralayacak örneklerle
karşılaşırız. Düzeltmeye çalışmak istesek de elimiz uzanmıyor, gücümüz
yetmiyor, çaresizliğimiz sessizliğe doğru itiyor bizi bazen. Sessiz kaldıkça
ahlaksız eylem ve davranışların sayısı artıyor, tepkimizi ortaya koyduğumuzda
ise işin ucu bize de dokunuyor, çamur bize de sıçrıyor, ahlaksız eylemlerin
ateşi bizi daha çok yakmış oluyor.
Bir parçası olduğumuz toplum içinde, etrafımızda bu
ahlaksızlıklardan dem vuranların sayısının çokluğu, sesini çıkarmayan ve etliye
sütlüye karışmayan insanların sessizliği ile birleşince nereden nasıl
düzelteceğimize dair de kafalarımız karışıyor. Sorgulamadan edemiyor insan;
nasıl toplum olarak bu hale geldik? Gün geçtikçe dejenere olan, ahlakî
değerlerinden uzaklaşan, yozlaşan bu toplumunasıl düzelteceğiz? Bozuk bu düzen
içerisinde ebeveynlere ve eğitimcilere ne gibi sorumluluklar düşüyor? Bu bozuk
üzenin, olumsuz vakaların, ahlaksız olayların en büyük sorumluluğu kimdir; okul
mu, sokak mı, aile mi? Peki, bu ahlaksız eylemlere, dejenerasyona, yozlaşmaya
dur demesi gereken, durdurulabilmesinde en büyük pay sahibi kim olur; okul mu,
sokak mı, aile mi?
Elbette ki bu soruların cevapları nesnel bir gerçeklik
taşımaz. Her soru öznel olabileceği gibi her cevap da özneldir. Belki de her
sorunun da her cevabın da öznesi bizi, kendimizizdir kim bilir! En başta kendimizden
işe başlamadığımız için belki de sözümüzün ve sesimizin tesiri olmuyor; bazı
şeyler düzelmiyor. Ya da hep kendimizi temiz görüp, sorunların çözümünü bir
başkasından beklediğimiz için bir türlü yol alamıyor ve sürekli geriliyoruz.
Sorunların çözümünü; okul aileden, aile okuldan, sokak her ikisinden bekliyor
ama ne okul ne sokak ne de aile kendinde çözümü arıyor veya görüyor.
Sizler ne düşünürsünüz bilemiyorum ama ben sorunların ortaya
çıkmasında da çözümün üretilip veya üretilmemesinde de birinci derece sorumlu
olarak aileleri görüyorum. Çünkü eğitim sistemimiz artık eskisi gibi değil;
çocuklar ailelerinden korktuğu kadar öğretmenlerinden korkmuyor günümüzde.
Ayrıca sokakta çocukların davranış ve eylemlerini gözlemlere, şekillendirme,
yönlendirme, takip etme sorumluluğu okullarda değil, ailelerde ve bu nedenle
çocuk üzerinde en büyük tesiri oluşturan paydaş aileler oluyor. Evde çocuğuna
tahammül edemeyen, çocuğuyla yeterli ölçüde ilgilenmeyen, çocuğunun bir an
evvel evden ayrılmasını ve okula gitmesini ya da sokağa çıkmasını bekleyen,
özetle annelik veya babalık sorumluluğunu yerine getirmeyen ebeveynlerdedir
temel sorun. Çocuğuyla 10 dakika bile olsa kaliteli bir zaman geçirmeyen anne
babalar çocuğunun okulda eğitim sistemi ile düzelmesini bekliyorlar. Söylem ve
eylemleri ile çocuklarına kötü rol model olan anne babalar çocuklarındaki
olumsuz değişimin sorumluluğunu kendinde göremiyor ne yazık ki. Adeta
basiretleri kapanmış gibi tek sorumlu olarak okulu, öğretmenleri ve
yöneticileri hedef gösterebiliyorlar. Her zaman söylemişimdir; anne baba olmak
çok kolay, hatta en kolayı ama anne baba kalmak ise zor, en zoru diye.
Hiç kimse kusura bakmasın; çocuğunun sadece başarısı üzerine
odaklanan ve ahlakî yönünü es geçen anne babalar kendilerine de çocuklarına da
topluma da ve hatta dolaylı olarak bizlere de en büyük kötülüğü yapmış
oluyorlar. Her zaman söylemişimdir; asıl başarı ahlakî başarıdır. Akademik
başarı bir şekilde elde edilir; fazla denemelerle, fazla soru çözümleriyle, bir
yıl olmaz ikinci yıl tekrar denenir vs. Ama ahlakî yoksunluğun boşluğunu başka
hiçbir eylem dolduramaz ve tekrar ahlakî doyumu sağlamak da oldukça zordur.
Kaybedilmiş bir çocuğu kazanmak bir üniversite sınavını kazanmaktan kat be kat
daha zor ve meşakkatlidir.
Her şey de eğitim sistemimizi hedef gösterenler, eğitim
sistemini ağızlarına sakız edenler, evet eğitim sistemimizi düzeltelim ama anne
babaların tutum ve davranışlarını, ebeveynlik rollerini, sorumluluklarını yerin
getirmeyen velileri düzeltmeden eğitim sistemini tek başına düzeltmeniz hiçbir
fayda sağlamayacaktır böyle biline!
Ezcümle; ahlaksız toplum, ahlakî değerleri öncelemeyen bir
eğitim sisteminin ve eğitimcilerin ürünü değil, bilakis ahlakî değerleri
önemsemeyen, örseleyen, öteleyen anne ve babaların ürünü!