7 Ekim ve Filistin Mektebi
Aksa Tufanı Harekatı’nda bir yılı geride bıraktık. Bu yazıda, geçen bir yıllık süreç içerisinde nice insanlara okul olmayı başarmış Filistin mektebinden bahsetmek istiyorum. İnsanlığa yıllardır unutulmaz dersler veren, değerli, faydalı öğretilerde bulunan bu mektebin bizlere kazandırdıklarını konuşmamız gerekiyor.
Bu mektep öncelikle, işgalci İsrail’in dayandığı
bir teorinin tutmadığını bizlere ispatladı. “Büyükler ölür, küçükler de
unutur!” teorisinin geçen 76 yılda Filistin Halkı için geçersiz kaldığını
gördük. Dünyanın farklı yerlerinde yaşanan birçok acı, zulüm unutulup giderken,
Filistin halkı ısrarla, kararlılıkla güçlü bir direnç ortaya koydu. Toprakları
zorla, silahla, baskıyla gasp edilen ataların çocukları evlerini, yurtlarını
geri almaktan vazgeçmedi. Filistin topraklarının gerçek sahipleri olan sürgündeki
Filistinliler de geri dönüş umutlarını asla kaybetmedi. Bu mektep bizlere
unutmamayı, vazgeçmemeyi ve direnmeyi öğretti…
Büyükler ölmüştü… Ama küçükler büyümüş, taşlarla,
sapanlarla başlattıkları evlerini, yurtlarını geri alma mücadelesini, havadan,
karadan, denizden, yerin altından ve üstünden kapsamlı bir direnişe dönüştürmüşlerdi.
İstediği zaman, istediği şekilde vuran, yıkan, tutup zindanlara atan,
mahremlere küstahça el uzatan gaspçı İsrail’e hiç beklemediği yerden ve
beklemediği şekilde büyük bir tokat atacak kuvvete ulaşmışlardı. Aksa Tufanı,
imkânsızlıklar içinde imkânlar var eden bir halkın destanıydı.
Direnişin, savaşın, güçten ve silahlardan daha önce
iradeyle yürütüleceğini biz yine onlardan görüyorduk. Bir açık hava
hapishanesinde adeta yavaş yavaş ölüme mahkûm edilen Gazzelilerin her türlü
imkânsızlığa, kuşatılmışlığa karşı adeta tırnaklarıyla kazıyarak
geliştirdikleri operasyon kabiliyeti düşmanı dehşete düşürmüş dostlara ümit ve
azim kazandırmıştı. Bu mektep bizlere, imanın en büyük imkân olduğunu da
öğretiyordu.
Zalimlerin en büyük silahı güçlülük, yenilmezlik ve
üstünlük imajlarıydı. Oysa bu bir savaş taktiği ve propaganda aracıydı. Aksa
Tufanı, Siyonistlerin çok güçlü, neredeyse yenilmez bir güç oldukları
imajlarını da yerle bir etti…
Elbette emperyalist güçlerin sınırsız desteğine
sahip Siyonist işgal güçlerinin silahı ve askeri bulunmakta; dönem dönem bu
güçleriyle bizlere acılar da yaşatmaktalar. Ama bu gerçek onların asla
yenilmeyecekleri anlamına gelmiyor. Yeter ki isteyelim, cehd edelim ve
Rabbimize tevekkül edelim. Kadir-i Mutlak olanın sadece O olduğunu unutmayalım.
İşte El-Kassam mücahitleri 7 Ekim günü gerçekleştirdikleri kapsamlı eylemle bu
hakikati de tüm dünyaya göstermiş oldu. Mossad çökmüş, gökte asılı balonlar,
heronlar anlamsızlaşmıştı…
O gün, düşman ve Filistin topraklarına
yerleştirdikleri işgalciler hemen havalimanlarına koşmuştu. Zaten işgalci
oldukları toprakların güvenli olmadığını biliyorlardı. Onlara bir güvenlik
masalı anlatılmış, ikna edilmişlerdi. Bu güvenlik masalının yanında, bitmeyen dış
destekli refah dolu bir yaşam da önlerine sunulmuştu. Ama 7 Ekim’de Demir Kubbe
savunma sistemi çökünce çoğunluğu ülkeyi terk etme telaşına düştü.
Peki diğerleri, yöneticileri ne yaptı? Onlar da varlıklarını
kendilerine borçlu oldukları batılı liderlerin bacaklarına sarıldılar,
eteklerinin arkasına saklandılar ve “yetiş” diyerek feryat ettiler. Batılı
ülkeler, bölgedeki karakollarının düşeceği korkusuyla paniklemiş, Netanyahu’yu
kucaklama telaşına girmişlerdi. Netanyahu’yu bağırlarına basmış yas tutarken,
Filistinlileri yarı hayvan gören Savunma Bakanı’nı teselli ederken on binlerce
Filistinliyi katledecek milyar dolarlık yardımları yola çıkmıştı bile…
Kravatlı, takım elbiseli kalıplar içindeki
bedenlerin insan olmadığı, cellat, kan emici sürüler olduğu açıkça görülmüş
oldu. Demokrasi havarilerinin kastı ve gerçek yüzü artık deşifre olmuştu.
Kur’an yakmayı, peygamberleri çirkince tasvir etmeyi
ve sapkın LGBT eylemlerini fikir özgürlüğü kapsamında görüp onlara izin veren
bazı Batılı ülkelerin, Filistin bayrağı taşımayı, “Nehirden Denize Özgür
Filistin” sloganlarının atılmasını, statlarda Filistin’i ve direnişi sembolize
eden flamaların yer almasını yasaklaması büyük bir garabetti. Böylece, “insan,
hayvan sevicilerinin, insan hakkı savunucularının, demokratların ve liberallerin”
birer birer maskeleri yerlere düşmüş oldu. Aksa Tufanı, bu şeref ve onurdan
mahrum topluluğun gerçek yüzlerinin de ortaya çıkmasını sağladı.
Aksa Tufanı’nın öğretilerine inşallah önümüzdeki
yazımızda devam edeceğiz.