İzlenmek ruh sağlımızı bozuyor
Modern toplum hemen her yerde izleniyor. Sokaklarda,
havalimanlarında, okullarda, hastanelerde, internet ortamında hemen her yerde. Zygmunt Bauman ve David Lyon’ın panoptik sonrası “akışkan gözetim” dedikleri tuhaf bir kontrol çağındayız.
Geçenlerde bu konuda çok önemli bir araştırmaya denk geldim.
Bu yeni araştırma, beynimizin görsel bilgiyi işleme biçimiyle alakalı.
Kameraların normalde davranışlarımızı olumlu yönde değiştirdiğine
dair yaygın bir kanaat hâkimdir. Suç
oranlarının azaltılması veya kurallara uyma eğilimimizin artması gibi
sayabileceğimiz türden birtakım olumlu görülen davranışlardır bunlar.
Ne var ki Neuroscience
of Consciousness dergisinde yayınlanan bu yeni çalışma farklı bir şey söylüyor. Bu yoğun gözetim politikalarının beynimizin
bilinçaltı algılama biçimini değiştirip ileride ruhsal bozukluklara yol
açabileceğini söylüyor.
Yani normalde güvenlik kameraları olduğu halde ve bizler de
bunu bildiğimiz halde zamanla irademiz dışında beynimizin kontrol edilemeyen
bir takım işlemleri olduğunu söylüyor.
Kim diyor bunu? Sidney
Teknoloji Üniversitesi’nden Doç. Dr. Kiley Seymour.
Seymour yakın bir zamanda bir deney yaptı. Test etmek için
54 öğrenci seçtiler. Bu öğrencileri görsel bir deney için iki gruba ayırdılar.
Öğrencilere farklı odalarda bazı görseller gösterilecektir.
Deneklerden birine bir gözünün görebileceği ve hızlı geçen görseller diğer göze
de doğrudan kendisine bakan ya da başka yönlere bakan insan görselleri
gösterildi.
Fakat bu iki grup
arasında şöyle bir fark var. Birinci grup önce bir odaya alınıyor ve onlara
test edilecek odanın kameralarla izleneceği söyleniyor.
Onlara deniliyor ki, “birazdan bir odaya girip test edileceksiniz
ancak bizler de sizi kameralardan izliyor olacağız.” Diğer grup için böyle bir
durum söz konusu değil.
Odalara alınan
denekler, hızlı görsellerin geçirildiği teste tabi tutuldular. Burada
izlendiğini bilen deneklerde şöyle bir farklılık gözlemlendi.
Bu denekler ister
kendilerine bakıyor olun ister başka yönlere bakıyor olsun insan görsellerini
diğerlerinden daha hızlı fark ettiler. Kendisine doğrudan bakanları ise daha
hızlı fark ettiler ve tepki gösterdiler.
Sonra her iki gruba yani izlendiğini bilen ve izlenmeyen
gruba normal geometrik şekiller gösterildi ancak bu sefer her iki grupta aynı
farkındalık ortaya çıktı.
Seymour bu hızlı
farkındalığı bizim içgüdüsel olarak vahşi hayvan doğasındaki hayatta kalma
içgüdüyle bağlantılı olduğunu söylüyor.
Yani insan figürü olduğunda izlendiğini bilen deneklerde beyinde
birtakım mekanizmalar devreye giriyor. İnsan iradesinin dışında gelişen bir
olay bu.
Diğer taraftan insanın duyusal algısını da istemsizce bozan
bir durum söz konusu.
Bu deney, gözetleme
toplumunun ruh sağlığı ile ilgili ilginç veriler sunuyor bize. Yani insanlar izlendiğinin farkında ve
açıkçası ne sebeple izlendiklerini de biliyorlar. Fakat ortada bilinç dışı bir
şeyler de oluyor.
Birileri biz farkında
olmadan beynimizin işletim sistemine müdahale ediyor. Ve bu durum zamanla insanların
ruh sağlığını önemli ölçüde etkiliyor. Bir bakıma insan doğasının vahşileşmesine
de neden olabiliyor.
İzlendiğini bilmek duygusu insanlarda sosyal anksiyete
bozukluğuna sebep oluyor ve beyin istemsizce sistemini bozuyor. Belki de tam
olarak istenen budur.
Bugün Türkiye’deki hemen her okul, kamera sistemleriyle
donatılmıştır. Öğrenciler de öğretmenler de izlendiklerinin farkındadır ancak
bunun yukarıda bahsettiğim sebeplerden ötürü olumlu bulmakladırlar.
Peki, deneyde de görüldüğü gibi ya farkında olmadan beynimiz
bize oyun oynuyorsa. İsterseniz bunu bir düşünelim.