Velhasıl…
Velhasıl…
Kişi kendisi nasılsa karşısındaki insanı öyle görür, öyle bilirmiş. Velhasıl kişi kendinden bilir işi derler.
Ben kendim nasılsam, seni öyle görürüm. Öyle yargılarım! Kişi ya da kişiler seni anlatırken, aslında aynada ki kendi yansımasını ifade eder karşı tarafa…
Oysa hiç kimse kendi kitabına bakmadan, başkasının özetini çıkarmamalı! Büyük konuşmamalı, kınamamalı… Bilirsiniz kişi kınadığını yaşamadan ölmez denir…
Yol uzunsa ve hikâyen devam ediyorsa, sadece kendi hayatına odaklanmak en doğru olandır.
Etrafımıza şöyle bir baktığımızda her türlü hasetliği, fesatlığı, ikiyüzlülüğü, fitneliği, çarpık ilişkileri yaşayan kişilerin herkesi kendi yanına çekip, etrafa kendisi gibi tanıtmak isteme çabası, ahkâm kesip ben oldum havalarına girme dengesizliğine şahit olduğumuz zamanlar sıkça oluyor değil mi?
Bu yaklaşımda olan kişiler er ya da geç kalbinin ekmeğini yiyeceğini bilmeden bilinçsiz bir şekilde yaşayan insanlardır. Ah annem ah bizi hep; ‘’hayır dile komşuna, hayır gelsin başına’’ diyerek büyüttün! Başkasının birinin bin olmasını, kalanın bize olmasını aşıladın hep ömrün boyunca… Kimsenin hakkını yemeden, kendi hakkını da kimseye yedirmeden yaşamayı öğütledin. İyilik etmezsen iyilik bulamazsın, karşılıksız, çıkarsız başı darda olana koş kızım derdin hep annem, nur içinde yat… Her bir sözün kulağımda nakış nakış işlendi, bende çocuklarımı bu mantık ile yetiştiriyorum.
Aynaya baktığı vakit yüzüne yansıyan çirkinliğini makyajın dahi kapatamadığı yüzler var. Çünkü kalbi yüzüne yansır insanın, kalbi kötü olan insanın siması bozulur. Kalbi güzel olanın da makyaja ihtiyacı olmaz! Bu kişi veya kişilerin ağzından yalan, kalbinden fitne, fesat eksik olmaz. Allah böyle insanların şerrinden hepimizi muhafaza eylesin…
Bu insanların size yaklaşım mantığı da şudur! Dostunu yakın tut, düşmanını daha yakın. Çünkü sizden uzak olduğu anda size zarar veremeyecek, sizin hayatınızda olup biteni öğrenemeyecek, sizin hakkınızda dedikodu üretemeyecek! Dikkat edin bu yapıda olan insanlar, dedikodu malzemesi bittiği anda soluğu sizde alırlar. Başka işleri güçleri olmasa gerek ki, sürekli başkalarının hayatına burnunu sokmaktan kendini alıkoyamayan insanlar gerçeğini de unutmamak gerekir.
Aslında bu insanlar, içten içe sizin başarınıza kahrolsalar da, hasetlik, fesatlık etseler de sanki sizi seviyor gibi davranarak, yanınızda olmaya devam ederler. Yedi yirmi dört arar sorar, sizi seviyor gibi davranırlar. Kendi etrafında kimse olmadığı için sizi de yalnızlığa çekmeye çalışırlar.
Şu sana şunu dedi. Bu sana bunu dedi diyerek kendi söylemek istediği tüm kinini, nefretini başkalarının ağzı ile size kusarlar. Aslında siz bunun farkındasınızdır ama o kişi ya da kişilerin bu ikiyüzlülük mutluluğu yaşamasına izin verirsiniz. Günümüz insanının en kötü hastalığı bu olmuş ne yazık ki! Yüzüne gülüp, arkandan kuyunu kazmak, çok üzücü bu durum…
Bu insanlık yoksunu insanları olabildiğince hayatımızdan uzak tuttuğumuz takdirde mutluluğu yakalamamız zor olmasa gerek. Benim hislerim çok kuvvetlidir, hakkımda kimin ne düşündüğünü, ne için yaklaştığını hemen çözerim ve ona göre bir yol haritası çizerim. Herkese kendi davrandığı gibi davranırım ama her şeyin farkında olduğumu da zamanı gelince gereken tepkimi koyarak gösteririm!
Etme bulma dünyasıdır bu dünya! Kim kime ne ettiyse, ne yaşattıysa er geç aynısı önüne çıkacaktır. Hele hele de çoluk çocuğu olan insanlar birilerine nasıl zarar verebiliyor, nasıl büyüklenerek konuşuyor, nasıl üst perdeden bakabiliyor, bunları yapmayı nasıl göze alabiliyor inanın aklım almıyor. Üzdükleri kadar üzüleceklerinin farkında değiller yâda bunu unutuyorlar…
Oysaki herkesin yaşattığı her şey, bir gün kendi sınavı olacak... Saygıyla!