Dolar (USD)
34.48
Euro (EUR)
36.20
Gram Altın
2959.78
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
22 Ekim 2022

Uday'ın ardından

Filistin, bir mektep. Kurulduğundan beri nice yiğitler, nice düşünürler nice örnek insanlar yetişti oralarda. Zor zamanda konuşanlarla, zor zamanda harekete geçenlerle dolu bir coğrafya orası. Filistin halkı, yüz yılın gördüğü en kapsamlı kuşatmaya maruz kalmasına rağmen ağır bedeller ödemeye, bununla birlikte çözüm üretmeye, diri kalmaya ve uyuyanları uyandırmaya devam ediyor. Etkilenmemek, hayran kalmamak kabil değil.

Filistin halkı, her geçen gün artan kontrol noktaları, sayısız kamera, modern bir ordu, tepeden tırnağa silahlı sivil görünümlü işgalci yerleşimciler tarafından her taraflarından kuşatılmış durumda. Bir eylem yapıldığında, bir slogan atıldığında, bir taş atıldığında yahut bir tweet çok ses çıkardığında o kişinin tespit edilememesi ve yakalanamaması neredeyse imkânsız. Hele bir de ucu ölümcül sonuçlanmış bir saldırıya karışmışsanız büyük ihtimalle öldürülürsünüz. Sadece öldürülmekle de kalmaz cenazeniz yıllarca işgalcilere ait hastanenin bodrum katındaki bir morgda bekletilir, ailenize teslim edilmez. Aileniz demişken, böylesine bir saldırıya karıştığınız için onların evi çoktan havaya uçurulmuş varsa çalışma izinleri çoktan iptal edilip açlığa mahkûm edilmişlerdir. Şimdi ekranda izlediğiniz Filistin haberlerine tekrar bakın: O bıçaklı saldırıyı yapan, elinde tabanca ile işgalciye kurşun sıkan, otomatik tüfekle ateş kusan gençler, neleri göze alarak çıkmışlar sokaklara. İşgalci zırhlılarına molotof fırlatıp, taş yağmuruna tutan çocuklar, Aksa’yı bir an boş bırakmamaya çalışan murabıtalar neleri göze alarak, hangi bilinçle hareket etmekteler bir kez daha değerlendirin.

Direnişin her biçiminin karşılık bulduğu Filistin’de 8 Ekim günü silahlı bir saldırı gerçekleşti. Kudüs’ün doğusunda bulunan Şuafat Mülteci Kampı girişindeki işgalciye ait kontrol noktasında duran araçtan hızla inen bir genç polislerin üzerine soğukkanlılıkla ateş açmış ve bir işgal polisi ölürken ikisi de ağır yaralanmıştı. O genç, olay yerinden kaçarak kayıplara karışmıştı. İşgalcilerin elindeki tek şey kameralarda görünen kişinin, kel bir genç oluşuydu. Tüm Şuafat Kampı’nda hatta Kudüs’te o “kel genç” aranıyordu. İşgalcilerin arama haberleri yayılınca birden Şuafat Kapı’nda ve neredeyse tüm Kudüs’te gençler berberlere akın edip saçlarını kazıtmaya başladı. Evlerde saçını kestirip sokağa çıkan gençler görünüyordu. Aynı gün sokaklara dağılan yüzlerce kel genç dikkat çekti. Filistinliler, arama yapan işgalcilerin işini zorlaştırmak, kardeşlerinin saklanma süresini uzatmak ve dikkat dağıtmak için saçlarını kazıtıyorlardı. Böylesine bir duyarlılık, keskin zekâ ve kollektif şuur Filistin dışında nerede görülebilir?

O kel gencin adı Udayet-Temimi idi. 22 yaşındaydı. O da tüm Filistinliler de biliyordu ki yakalanması kaçınılmazdı. Devasa sınırları olan, engebeli arazileri bulunan, tam kontrolü mümkün olmayan kocaman bir coğrafya değildi Filistin; avuç içi kadar yerdi. Öyle ya da böyle yakalanacak ve öldürülecekti. İşgalci İsrail, “toplu cezalandırma” adı altında tüm Şuafat Kampı’nı ablukaya aldı. 150 bin kişinin yaşadığı kampı sıktıkça sıkıyor, en basit insani ihtiyaçları karşılamak bile sıkıntıya dönüşüyordu. Sivil toplum kuruluşları, işgalcinin ablukasının insani facialara yol açabileceği uyarısı yapıyordu. Uday’ın ailesinin ve akrabalarının evleri basıldı; annesi ev hapsinde tutulurken başta kardeşi Kasım olmak üzere ailesinden gözaltına alınanlar oldu. İşgalci kudurmuş bir hayvan gibi saldırıyor, halk işgalciyi püskürtmeye çalışıyordu.Kampın üstünden durmaksızın insansız hava araçları geziyordu. Çatışmalar, havai fişekle saldırılar, taş yağmurları, yakılan çöp konteynırları, gözaltılar ve sürüp giden gaz bombaları ile dolu 10 gün geçmişti. Bu süre zarfında işgalci Yahudi siviller korkularından evlerinden çıkamadılar. Dışarda olan Uday’ın her an onları yakalayacağı korkusu yüz binlerce Yahudiyi evlerine saklanmak zorunda bıraktı.

Uday’ın yerine koyalım kendimizi. Her yerde aranıyor. Akrabaları rehin alınmış. Tüm Şuafat kuşatılmış, boğuldukça boğuluyor insanlar. Bu işin geri dönüşü yok. Şuafat saldırısının 11. günü akşamı ortaya çıktı Uday. Kudüs’ün doğusundaki yasa dışı Yahudi yerleşim birimi olan MaaleAdumim’de. Farkedilirfarkedilmez yaşanan çatışmada yaşamının son saniyelerine kadar tabancasıyla işgalciye kurşun sıktı. Defalarca vurulmasına rağmen son anına kadar direndi. Direne direne, vurula vurula şehit düştü.

Uday’ın şehadet haberleri eş zamanlı iki tepkiye neden oldu: İlki tüm Filistin’de minarelerden tekbir sesleri yükseldi. Uday’ın şehadeti ve direnişi övülürken insanlar kitleler halinde sokağa çıktı. Diğer taraftan Yahudi yerleşimciler “Artık evimizden çıkabiliriz!” diye sevinç naraları atarak sokaklarda çılgınca dans ettiler.

İşgalci İsrail’in ne kadar korkak olduğunu, tüm güvenlik ağlarının bir örümcek ağından daha zayıf olduğunu cümle aleme bir kez daha gösterdi Udayet-Temimi. Kendisinin sosyal medya hesabından daha önce paylaştığı gibi: “Mühimmatın bitmesiyle silahların mertliği biter; kalbin mertliği kalp durmadıkça bitmez!”Uday’ın şehadeti tüm Filistinli grupları taziyede birleştirdi. İşgalci İsrail bu yılın Ocak ayından beri 174 Filistinliyi katletti ve can verenlerden 41’i henüz çocuktu. Uday’ın acısı tüm Filistin kentlerine yayıldı. Dükkanlar kapandı. Yas tutuluyor. Filistin’de direniş devam ederken, alem-i İslam da seyretmeye devam ediyor.