Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.15
Gram Altın
2977.36
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 Nisan 2022

Tel Aviv saldırılarına nasıl bakmalı?

Filistin’in işgal altında bulunan topraklarında, Siyonist yerleşimcilere ve İşgalci İsrail’in güvenlik güçlerine yönelik son 20 günde 4 saldırı gerçekleşti. İlk saldırı Birusseba şehrinde 22 Mart'ta düzenlendi ve bıçaklı saldırıda 4 yerleşimci öldürüldü. Hadera şehrinde ise 27 Mart’ta 2 Siyonist İsrail polisi öldürüldü. Beni Barak şehrinde 29 Mart akşamı düzenlenen silahlı eylemde ise biri polis olmak üzere 5 yerleşimci öldürülmüştü. Olayda, eylemci, kadınları ve çocukları olay yerinden çıkardıktan sonra silahını ateşlemeye başlamıştı. Son olarak 7 Nisan Perşembe akşamı Tel Aviv’in kent merkezindeki Dizengoff Caddesi'ndeki bir barda gerçekleşen saldırıda 2 yerleşimci öldürüldü.

Peşpeşe yaşanan saldırı dalgalarına sıcağı sıcağına bakıldığında eylemlerle ilgili belirsizlikler dikkat çekiyor. İlk saldırıyı yapan kişinin DEAŞ sempatizanı olduğu iddia edildi. İkinci saldırıyı da DEAŞ üstlendiği iddia edildi. Sonraki saldırıları üstlenen olmadı.

Olaylara ilişkin Türkiye’de yazılıp çizilenlerin kahir ekseriyeti, saldırıların Türkiye-İsrail normalleşmesini baltalamak üzere yapılmış komplolar olduğu yönünde. Başka bir yaklaşım ise tüm olaylar aydınlatılmış ve arkasında kesin DAEŞ çıkmış gibi, bu saldırıların Filistinlileri zora düşürmek, işgalcinin yeni yerleşim alanları oluşturmak için yaptığı bir “İsrail komplosu” olduğu yazıldı.

Türkiye, saldırıların tamamını kınadığı ve konuya olan hassasiyeti bilindiği için bu durum işgalci İsrail ile ilişkilerde bir değişikliğe neden olmayacaktır. Önümüzdeki günlerde Doğu Akdeniz ile ilgili enerji merkezli yatırımlarla ilgili yapılacak açıklamalar da bunu teyit edecektir.

Bu işin arkasında DAEŞ’i kullanan İsrail var, demek de işgalciyi kusursuz görme hastalığının bir sonucu olsa gerek. Bu algıya göre işgalci İsrail içerisinde ondan izinsiz hiçbir eylem olamaz. “Eylem olmuşsa bu ancak İsrail istediği içindir” algısı, teslim olmuş bir zihne ait olabilir ancak. İşgalci İsrail’in en son isteyeceği şey topraklarının “güvensiz” hale gelmesidir. Ukrayna-Rus savaşını bile oradaki 150 bin civarındaki Yahudiyi ülkesine taşımak için kullanan İsrail’in ülkesinde görmek isteyeceği en son şey kaos, güvensizlik ve her an saldırı olabilecek bir atmosfer algısıdır. Sadece Ukrayna değil, Rusya içindeki Yahudi oligarkların “güvenli bir liman” olarak gördükleri İsrail’e devasa servetleriyle gelmeye başladıklarını da unutmamak lazım. Rusya’dan ve Ukrayna’dan Yahudilerin geldiği bir ortamda İsrail’in bu tip saldırıların arkasında olacağı fikrinin karşılığı yoktur. Perşembe akşamı saldırı sonrası kaçan eylemciyi aramak için binlerce asker, polis ve silahlı sivilin sokaklarda panik halinde nasıl insan avına çıktıklarını hatırlamak gerekir. İsrail basını yaşanan güvenlik krizini “son 6 yılın en kötüsü” olarak değerlendirmelerini de kayıt düşmek gerekir.

Siyonistlere dönük saldırılar yorumlanırken en az fikirlerine yer verilen kitle, Filistinliler. Kimse onların bu olaylarla ilgili düşüncesini merak etmiyor. Oysa coğrafyanın asıl sahibi, işgalci İsrail’i en iyi tanıyan kesim onlar. Saldırılardan dolaylı değil direkt olarak da ilk etkilenecek olanlar yine Filistinliler. Eylemlerle ilgili olarak Hamas ve İslami Cihad hareketleri saldırılarla ilgilerinin olmadığını ancak yapılan eylemleri desteklediklerini ve olaylarda can veren Filistinlileri “kahraman” ve “şehit” olarak gördüklerini açıkladılar. Fetih Hareketi Başkan Yardımcısı Mahmud el-Alul, Filistin topraklarındaki gerilimin İsrail hükümetinin uyguladığı politikanın bir sonucu olduğunu söyledi. Onlarca yıldır işgalciye karşı direnen örgütlerin tamamı olaylara komplo olarak bakmıyorlar. Tam aksine Filistin’in tüm şehirlerinde halk, eylemleri tatlı ikram edilerek kutladı.

Her Filistinli bu tip saldırılar sonrası işgalci İsrail’in azacağını ve Filistin topraklarına daha fazla saldıracağını bilir. Filistin’deki çocuklar bile bilir, öldürülen her Siyonist yerleşimci daha fazla Filistinlinin can vereceği anlamına gelir. Perşembe akşamı yapılan son saldırıda kurşunlar sıkıldıktan birkaç dakika sonra, henüz eylemci aranırken bile, Filistin’de binlerce kişi eylemi kutlamak için sokaklardaydı. Peki, tüm bunlara karşın Ramallah’ta, Cenin’de, Gazze’de sevinç gösterileri neden yapılıyor? Cevap oldukça basit aslında: Filistin korkunç bir abluka altında. Kıpırdayacak yerleri kalmadı neredeyse. En ufak şüpheli durumda öldürülerek cezalandırılıyorlar. Her Filistinli, Mescid-i Aksa’da her gün Siyonist yerleşimcilerin yüzsüz tacizlerine maruz kalıyor. Gezici karakollarda her gün aralarından birileri muhakkak işkence görüyor. Gazze’de devam eden korkunç abluka ise apayrı bir konu.

Tüm Filistinli, her şeyden çok işgalci İsrail’in kendi yaşadıkları sıkıntının bir benzerini yaşamasını istiyor. Hepsi, yerleşimcilerin korkmasını, sokaklarda rahat rahat gezememesini ve işgalci İsrail’in “güvenliksiz bir coğrafya” olarak anılmasını arzuluyorlar. Bu saldırılar sonrası bırakın yeni yerleşimcileri, Tel Aviv sahillerine bile turistlerin gelirken güvenlik endişelerini defalarca hesaplamalarını bekliyorlar.

2000 yılından 2005’e kadar süren “İkinci İntifada” ile 2015 ve 2016 yılları boyunca süren “Bıçak İntifadası”ndan sonra yaşadığımız süreç de “Bireysel İntifada” olarak anılacak belki ileride. Tüm bu saldırılar bunalmış durumda olan Filistinlilerin çıkış arayışlarından biri sadece. Âlem-i İslam adına sayısız bedeller ödeyen Filistin halkını, ne tür imtihanlar beklediğini ve yaşadığı anın fıkhını geliştirmede uzman olan kardeşlerimizin vereceği tepkiyi hep birlikte göreceğiz.