Dolar (USD)
34.52
Euro (EUR)
36.46
Gram Altın
2961.33
BIST 100
9137.82
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Ekim 2024

Sıfır mesafe

Gazze’de aylardır yaşanan günler gibi bir gün yaşanıyordu. İşgalcilerin tankları, piyadeleri, silahlı insansız araçları, uçakları, helikopterleri saldırıyor; mücahitler kısıtlı imkânlarla direnmeye devam ediyordu. Direnişe diş geçiremeyen İsrail, hıncını kadınlardan ve çocuklardan çıkarıyordu. Şehirlerin büyük kısmı yerle bir olmuştu. Kalan binalar kontrol ediliyor ve patlatılarak yıkılıyordu. İşgalci İsrail’in saldırıları sürdüğü gibi Gazze direnişi de kesintisiz pusularla Siyonistlerin canını almaya devam ediyordu. Çatışmaların en yoğun olduğu Refah’ın Tel el Sultan bölgesinde hareketlilik vardı. Aksa Tufanı sonrası başlayan Gazze soykırımının en önemli gününün bugün olduğunun kimse farkında değildi.

İşgalci subay askerlerine binayı patlatma emri vermişti. Bombanın patlamasından sonra dört mücahidin çıktığı görüldü. Başka bir binadan gelen mücahitle birlikte 5 kişi olan direniş grubu bomba atmaya, ateş açmaya başladılar. İşgalci zıhlıları dört bir yandan ateş açıyordu. Dört savaşçı orada şehit düştü. İşgalcilerin üzerine el bombası atan mücahidin hemen yakındaki binaya girdiği fark edildi. O bina tankla hedef alındı. Yalnız kalan mücahit, üst kata çıktı. Sağ kolundan yara almıştı. Orada bulduğu bir telle turnike yaptı kendine. Soğukkanlıydı. Yüzü kefiye ile kapalıydı. Bir grup piyade binaya yaklaşmak isteyince, mücahit onlara doğru iki el bombası attı. Askerler, geri çekilmek zorunda kaldı. İşgalciler binaya tespit yapması için insansız hava aracı gönderdiler. Mücahidin mecali kalmamıştı ama teslim olmaya da asla niyeti yoktu. Tüfekle ateş edecek, el bombası kullanacak durumda değildi. Toz içindeki koltuğa oturdu. Sol eliyle ona doğru yaklaşan İHA’ya taş attı. Sonra bulduğu bir odun parçasını da ona doğru fırlattı. O an keskin nişancı ateşi başına isabet etti ve orada şehit düştü. Şehidin bulunduğu kata bir tank mermisi isabet etti. Hareketsiz vücudu kısmen enkaz altında kaldı. İşgalcilerden binaya girmeye kimse cesaret eden çıkmadı. Hepsi korkuyordu. İşgalci askerler ertesi günü beklediler. Sonraki gün işgalci timler (17 Ekim 2024) yıkılan evin içini ararlarken şehit olmuş mücahidi gördüler. Yüzü kapalıydı. Kefiyeyi açtıklarında bu kişinin efsanevi komutan Yahya Sinvar’a benzediğini fark ettiler. Teyit için koşturdular. Yaşananlar, tıpkı Şehit Ömer Muhtar’ın yakalanmasını andırıyordu. Planlı, programlı, istihbarî bir çalışma olmadan gerçekleşen bir çatışmada, halkının arasında, askeriyle yan yana çatışarak şehit düşmüştü Hamas hareketinin lideri, büyük komutan Yahya Sinvar.

İsrail, Sinvar için, “Rehineleri kendisine siper yaptığı için öldüremedik” ifadelerini kullanmıştı. Külliyen yalan bir ifade olduğu orta çıktı. Mısır’a gittiği, tünellerde esirlerin arasında saklandığı, kadınlar ve çocuklarla çadırda kaldığı, kılık değiştirdiği, lüks içinde yaşadığı, patlayıcı dolu bir çantayla gezdiği ve daha pek çok tezviratı çöpe attı Sinvar. Çatışmaların, kayıpların en yoğun olduğu, taş üstünde taş kalmadığı Tel el Sultan’da sıfır mesafede savaştı işgalcilerle. Sıfır mesafe göğüs göğse harbe karşılık gelir ama burada direnişçilerin göğüsleriyle işgalcilerin zırhlıların karşı karşıya gelmesi kastediliyordu. İşgalci bir askerin bir Hamas mücahidinin karşısına çıkabileceğini tarih görmedi çünkü.

Direnişin 1 numarası ellerinde olan işgalciler öyle heyecanlandılar ki hemen haber kanallarına bilgiyi servis ettiler. Aslında cesedi alıp bir tünele götürebilirlerdi. Kılık kıyafetini değiştirip başka bir algı operasyonuyla bambaşka bir yerde öldürdüklerini iddia edebilirlerdi. İşgalcinin tıyneti bu tip yalanları üretmeye müsait. Panik, heyecan ve sevinç karışımı ruh halleriyle hemen Sinvar’ın ölümünü dünyaya servis ettiler. Paylaştıkları ölümcül fotoğraflarla zaferlerini ilan etmek istediler ama gören herkeste Yahya Sinvar’a olan muhabbet, saygı ve hayranlık katlanarak arttı. Sözünün eri bir savaşçı olarak, savaş meydanından kaçmayan, sonuna kadar işgalciyle kıran kırana çatışan, ölüm anı yaklaştığında teslimiyet içinde kabullenen bu büyük adamın yüzlerce yıl hatırlanacağından şüphe yok.

Son anına kadar kimliğini açık etmemiş, yüzünü gizlemiş, aman dilememiş, kaçmaya çalışmamış, teslim olmamış ve tam aksine son nefesine kadar gücünün yettiği, bilincinin açık olduğu son saniyeye kadar işgalciye fiilen karşılık vermiş, direnmiş dağ gibi bir adam olduğunu aleme göstermiş bir isimdir Yahya Sinvar. Ceketten çok hücum yeleğini sevdiğini bilmeyen yok. O da tam istediği gibi yatağında, bir hastalık sonucunda değil işgali geriletmeye çalışırken, gavurla çatışa çatışa şehit düştü. Tüm bunlar yaşanırken Ürdün Kralı Abdullah, oldukça sinirli, meydan okurcasına kameralara bakarak kınından kılıcını çıkarıp havalarda sallıyordu. Herkes kumaşına göre hareket ediyordu. Yahya Sinvar, sözünün arkasında durup direnişin safında yer alırken kimileri de korkularından saraylarından çıkmayıp ahkam kesiyordu.

Yahya Sinvar’ın şehit olunca direnişin yok olacağını zannedenler Libya’da Ömer Muhtar idam edilince de benzer şeyler olacağını zannediyordu. Ömer Muhtar’ın katilleri unutuldu ama direnişin mirası hâlâ hatırlanıyor ve dipdiri ayakta. Katil Netenyahu ve ona destek verenler de unutulacak ve izzetli direnişleriyle İsmail Heniye, Yahya Sinvar gibi dağlar kadar dimdik duran adamlar hatırlanacak.