İnsanlığın yarısından fazlası, bugün şehirlerde yaşamaktadır.
Şehir, insanlığın en kompleks, gizemli
ve yaratıcı icadıdır. İnsan, icat ettiği
şehre kendisine dair her şeyi katmıştır. Tarih boyunca şehirler, kendilerini
inşa eden insanların duygularını, kişiliklerini
ve psikolojilerini etkilemişlerdir. Tarihte yaşanan Atina ve Sparta arasındaki
rekabet ve çatışma, iki farklı şehrin
şekillendirdiği iki farklı insan kişiliğinin çatışmasından ve rekabetinden başka bir şey
değildir. Atinalılar, demokratik bir kişiliğe sahip iken Spartalılar militarist
ve otoriter kişilik özelliklerini taşıyorlardı.
Şehir, insanın duygularını,
düşüncelerini ve davranışlarını derinden
etkilemektedir. Felsefe ve hikmet, insanı, ilk önce kendini tanımaya (Nosce Te
İpsu)m davet etmektedir. Günümüzde insanın kendini tanıması için şehrini
tanıması gerektiği şeklinde, kadim
bilgeliğin daveti güncellenmelidir.
Şehrini tanıma bilincini yitirmiş modern insan, aslında kendini tanıma bilincini yitiren çocuksu bir varlık düzeyine düşme
tehlikesiyle karşı karşıyadır. Modern insan şehirde yaşamasına rağmen, yaşadığı
şehrin cahili olarak günlerini
harcamaktadır.
Şehir, apartmanlardan, sitelerden,
işyerlerinden, sokaklardan ve kalabalıklardan ibaret cansız bir nesneler
ve canlılar yığını değildir. Şehir, içinde barındırdığı bütün canlılarla ve
cansızlarla, zihinlerimiz, duygularımız,
düşüncelerimiz ve davranışlarımız üzerinde derin etkiler
bırakmaktadır. Şehir, psikolojimizi şekillendiren canlı ve dinamik bir
olgudur. Şehrin psikolojimizi
şekillendirmesinin ve inşa etmesinin hikayesi gizemlidir. Psikoloji
olarak şehrin hikayesini anlatmak ve anlamak, imkansızdır. Şehir, hepimizin
içinde görünmez ve fark edilmez bir
dünya oluşturur. Şehirde yaşadığımızı sanırken aslında şehir, iç dünyamızda,
ruhumuzda, zihnimizde kendisini
yaşatmaktadır. Şehri canlı bir psikoloji
olarak ele almadan, şehir
planlamacılarının, psikologların, sosyologların ve sosyal bilimcilerin, insan
ve şehir anlayışları hep eksik kalacaktır.
İnsanın duygularını ve davranışlarını derinden etkileyen şehri idrak
etmek, insanı idrak etmektir.
Şehir cansız nesneler yığınından, beton ve taş yapılardan
oluşmamaktadır. Şehir, insandır. Şehirler, insanların kişiliklerini,
kimliklerini ve sosyal ilişkilerini
kendinde taşımaktadır. Şehir, insan sayesinde kimliğe, kişiliğe, ilişkilere
ve değişimlere sahip canlı bir olguya
dönüşmektedir. Şehri psikolojik kimliğinden, şeklinden ve muhtevasından
soyutlayarak onun yaşam döngüsünü,
dinamizmini ve coşkusunu ihmal etmek,
şehre ve insana yabancılaşmak ve yozlaşmak şeklinde bir sonuç
doğurmaktadır. Şehirde yaşamak, şehri
psikolojiyi şekillendiren duygusal
ve sosyal bir tecrübe olarak yaşamak demektir.
İnsanlık, şehirlere bütün psikolojik, sosyal, manevi, felsefi,
sanatsal, ahlaki, ekonomik ve kültürel
mirasını yatırmaktadır. İnsanlığın bütün psikolojik, zihinsel ve psikolojik
gelişimini sergileyen müzeler, şehirlerdir. Bizden önce yaşamış
toplumların psikolojik ve insani
miraslarını görmek için onlardan günümüze kalan antik kentlerini gezmeye devam
ediyoruz. İnsan atalarımızın bize bıraktığı psikolojik mirası, bugün şehirlerimize taşıyoruz. Şehirde meydana
gelen değişim, insan psikolojisinde meydana gelen bir değişimin ve gelişimin meyvesidir.
Günümüz insanı, şehir insanıdır (homo urbanicus). Şehirler, psikolojimizin, duygularımızın, düşüncelerimizin,
zevklerimizin, heyecanlarımızın ve umutlarımızın geldiği modern seviyeyi
yansıtan olgulardır. Şehre
psikoloji olarak bakmak ve yaşamak,
insanların birbirini anlamasını, birbirine ulaşmasını, iletişim ve
etkileşimde bulunmasını
sağlamaktadır. Şehre psikoloji
olarak bakmak, insani ilişkilerimizde yaşadığımız kırgınlıkları, insanlar
arasında ördüğümüz duvarları, gettolar ve gecekondular yoluyla birbirimize
kurduğumuz hapishaneleri aşmaya yardımcı
olabilir. Şehri psikoloji olarak
anladığımız ve anlamlandırdığımız takdirde birbirimizi daha iyi anlama yollarını bulma potansiyelimizi ve kapasitemizi geliştirme imkanı bulabiliriz.
Bugün akıllı, sağlıklı ve yeşil şehirlerden söz ediyoruz. Şehirlerin teknolojisini, kültürünü veya kirliliğini çok konuşuyoruz. Şehirler, kendi içinde barındırdığı insanlarla sahici anlamda şehir kimliğini kazanmaktadır. İnsan olmadan şehrin teknolojisini, kültürünü, kirliliğini veya ulaşımını konuşmanın hiçbir anlamı, değeri ve işlevi bulunmamaktadır. Şehri, insanla birlikte konuşmak ve anlamak lazımdır.